“Mekânda iken lâ mekâna dalmak”.
Gözümün nûru namazdır.
Semâya bakmak, sonsuzluğa, bir nevi lâ mekâna bakmaktır.
İnsan, aklın varamadığı lâ mekânı içine almış bir mekândır.
Semâ, ALLAH'ın var olduğunun en büyük delilidir.
Şu cümleleri anlamak gönül işidir.
Denizde bogulsan bile eğer balık yemezse, su seni muhakkak sahile karaya atar.
Suyun bir bildiği var demek...
Al malını!..
ALLAH seni topraktan yarattı.
Mayanda, harcında ben de varım amma..
Toprak olmasaydı ben de görünmezdim.
Şu iki dostluk için:
Toprak altında ölen, suda boğulan ALLAH nezdinde şehid sayılır.
Rahmeti dostun olan toprakta ara!
Ben su, bunu gizledim amma topraktan yukarı buhar hâlinde çıkarım.
Tekrar inerim ismime Rahmet derler.
Bazen de âfet olurum.
Fakat sebebini bilmem.
Siz sebebini bulun!
Bulursunuz da hem.
Amma...
Amması var.
Bende kabahat yok...
Kendinde ara!..
ALLAH sana güç verdi. Akıl verdi, irade verdi.
Kendi işini kendin yaparsan, ALLAH'ın verdiği malzeme ile yapmış olursun.
O hâlde onunla birlikte yapıyorsun demektir.
Aha bu son cümleyi anlayan bütün kâinat sırrını anlar.
Kendine güvenmek ALLAH'a güvenmek olduğunu bil!
Miskin olup başkasından yardım isteme!
ALLAH'ı unutup şirke girme!
Kendini bırak O'na!
O ne yaparsa güzel yapar. Böylelikle asıl dostun ile dost olursun. Bu hareketinle de her şeyi ALLAH'dan istemiş olursun.
ALLAH ne lütuf ve ihsan etmiş ise sen o'sun o kadarsın...
Dünyada her şey bir kanuna tabi’dir.
Değişmez.
Ne kadar küçülürsen ona o kadar yanaşırsın...
Ölüm bu küçülmenin son hudududur.
Küçülme: “Kibirden arınma, İlâhî tevazu’ içinde olmadır”.
O'na kavuşursun bundan dolayı...
Herkes ölümü zaika olarak tadacaktır.
Demek ki işin içinde zevk gizli.
ALLAH insana serbestiyet vermiştir.
Bundan dolayı ALLAH ile her an birlikte olmak senin elinde...
Bu sûretle âlei cismanî ile âlem-i ruhanî hududunda bulunmuş olursun ki bu hudud “GÖNÜL” denilen nesnedir.
Kalb gözü dedikleri gönül gözüdür.
Her an ALLAH'ı görmüş olursun.
Fakat sen farkında değilsin...
“Ağlamak insanı kâmil yapar” derler.
Bu hâl, fâni olduğunu ve âciz bulunduğunu bir nevi itiraf ve tasdiktir.
HAKK’ın verdiği kuvvet ile çalış!
Alın terinin kirlisi yoktur.
Onu Hile, yalan, haram ile kirletme!..
ALLAH'ın helâl hazinesinin hududu yoktur.
ALLAH'ın helâl rızık kapısı kapalı gibi görünürse de alınteri ile Müracaat edenin elini kapı boş çevirmez.
Aksini düşünmek küfürdür.
Sen yeterki istemesini bil ALLAH'dan istemek en büyük ibadetdir.
İbadet, bu istemenin temizliğine kavuşmak olduğunu unutma.
Fatiha sûresini oku da anla!
Söz alıp verme var onda.
Sen bir defa elini temiz tutarak aç!
Oradan boş dönme yoktur.
ALLAH “kapına geleni boş çevirme” buyuruyor.
Kendisi hiç boş çevirir mi?
Bunu düşünmek bile küfürdür.
Aman dikkat et!..
Kapının tokmağını çalmasını bil!.
Er REZZÂK-ı Âlemdir.
Münkiri de kafiri de hiçbir yaratığı geri çevirdiği düşünülemez.
ALLAH'ın helâl rızık hazinesi haram rızkı yok edecek derecede hududsuzdur.
Dünyada muayyen bir müddet kalacağını hakkı ile bilen, verilen rızkına kanaat edip yaşamak “NEFSİN” ...
Âhireti terk ederek cehennem korkusundan ve cennet mükâfatından dolayı düşünmeyerek ALLAH'a ve peygambere bağlı yaşamak “GÖNLÜN”...
Kendi kendini terk etmek ve hiç olduğunu bilerek ALLAH'dan başka hiçbir şeye rağbet etmemek “CANIN”, zühdün. Yani Mansur gibi olmak.
Bir damla suyu denize dökersen ikilik denizde kaybolur.
Deniz denizdir.
Damla da damladır.
Deniz coşsa dalgalansa burada irade denizindir.
Damlanın değil...
O koskoca deryada damlayı bulmak imkânsız.
Ne akıl ile ne de kimya ile bulamazsın.
Mutlak hakikat ALLAH'dır.
Herşey O'ndan...
Fakat hiçbir şey O değil...
“Tevhid” bunu bilmektir ve “bu HAKK!” demektir.
Aman dikkat et!
Anlamayanlar Mansur gibi başını vururlar...
O zaman ne kulak, ne göz işe yaramaz.
Hiç olduğunu anlamak “HAKK” demek budur.
Mansurluğunu ilân etme!..
ALLAH ile senin aranda sır kalsın...
O zaman cesed ile insanın görünmeyen öte tarafı hududundasın...
Bunun arası kalb gözü dedikleri ve târifi mümkün olmayan “gönül” dür.
Cesedi ile imkân âleminde, ruhu ile kudret âleminde olmak “gönül” gözünün açık olması demektir.
Namaz mi’racdır demek: Gönül ile HAKK olana bağlanmaktır.
Gönül: HAKK olana bağlanmanın ismidir.
Bunu unutma!..
Mecnun gibi Leylâ'ya bağlan!..
O zaman çölü de görmezsin, kumu da, sıcağı da...
ALLAH'dan başka o aşkla birşey göremezsin.
Hiç ol ki O’nunla birlikte olduğunu anlarsın o zaman...
Sana son öğüt:
Akşam ve sabah namazlarını vaktinde kıl aslanım!
Kim ne derse desin o iki namazın kazası yoktur.
“Süvariler bile sizi kovalasa sabah namazının sünnetini kaçırmayın!” diye Resûl-ü Ekrem bağırıyor.
Bir gün gelir bu sûretle “GÖNÜL” ne imiş öğrenirsin o zaman bana da dua edersin. “ALLAH gönlün gibi versin!” demek ne demektir.
O zaman anlarsın bu duayı.
“Namaz gözümün nûrudur.” buyurdu Resûlü Ekrem.
Namazın gözle ne alâkası var bilir misin?
“Ben kulumla görürüm” diyor Zü’l- Celâl.
Bu, ALLAH ile beraber hem kendini hem de HÂLİK’ı HAKK olarak görmek demektir. Bu “gönül” dedikleri nesne işte budur.
31.X.1985
Miskin: Uyuşuk, tenbel, hareketsiz. Zavallı.
Tabi’ : Birinin arkası sıra giden, ona uyan. Boyun eğen. İtaat eden.
Zü’l- Celâl: Celâl sahibi, Allah (C.C.) Azamet, kibriyâ, izzet ve heybet sahibi Cenâb-ı Hak. (CC.)
Mi’rac : Merdiven, süllem. * Yükselecek yer. * En yüksek makam. * Huzur-u İlâhi. Peygamberimiz Hz. Muhammed (A.S.M.) Efendimizin, Receb ayının 27. gecesinde Cenab-ı HAKK'ın huzuruna ruhen, cismen, hâlen çıkması mu'cizesi ki; en büyük mu'cizelerinden birisidir.
Rezzâk : Bütün mahlukatın rızkını veren ve ihtiyaçları karşılayan. (Allah)
Münkir : (Nekr. den) İnkâr eden, kabul etmiyen, hakikatı tasdik etmiyen, dinsiz.
Muayyen : Görülmüş olan, kat'i olarak belli olan, belli, ölçülü, tayin ve tesbit olunmuş, karalaştırılmış.
Rağbet : (Ragbet) İstek, arzu. İyi sayılmak. Bir şeyi çok iştiyakla istemek. İhlasla dua etmek, teveccüh etmek.