Vehleten aynı mânâya gelirlerse de aralarında büyük farklar vardır. VEDÛD: Dost demek.
VAHÎY: ALLAH tarafından pergamberlere feyz tariki ile bildirilen “Şey”.
İLHAM. MÜLHİMUN İLKA’-İ iLAHİYYE
FEYZ
RİCAL.
RİCAL-İ GAYB.
HAVVARİ.
HAVVARİYYUN
VELÎ:
Dost demektir.
Kendisi mi dost.
Yoksa dost mu seçilmiştir.
Bunu bilmek çok güçtür.
Amma mümkündür.
Velâyet makamına mazhar olmuştur.
Bunlarda ruhanî ve maddî tasarruf vardır.
Velîyi anlatmak, bilmek çok güçtür.
Resûl'ün bâtını tarafının “kendilerine verildiği kadar” aynacı gibidirler.
VELİYYULLAH :
Velî olduğu; keramet, tasarruf, yaşayış tarzı ile malûm, müsellem.
EHLULLAH:
ALLAH ve Resûlü'nün sevgisine mazhar olan, ancak ALLAH'a rabt-ı kalb eden.
ERMÎŞ:
Riyazet ve ibadetle “Men arefe nefse fakat arefe RABBe” hududuna varmış, anlamış kimse demektir.
Bunlarda keramet görülebilir.
İlka’-yı İlâhiye hududuna gelmiş kimse.
EVLİYÂ:
Dünyadan âhirete intikal etmiş velîler demektir.
İlka’hata kavuşanlardır.
KİBAR-I EVLÎYA:
Geçmiş velîlerin ruhaniyetlerinden fayda görüp ruhen temas edebilenler.
İlka’-yı İlâhiyeden öğrendiklerinden dolayı.
KİBAR-I EHLULLAH:
Hakiki ehl-i tarikat olanlar.
Yani ruhen peşe takılanlar.
İLKA’-İ İLÂHİYYE :
Devamlıdır.
Onu almağa evvelâ vücudu hazırlamak lâzımdır.
Hududa geldi mi o zaman feyiz baslar.
Yani her şeyin aslı esası anlaşılmaya baslar.
Burada ilim lâzımdır.
Meselâ:
Deniz balıklarının terkibinde tuz yoktur.
Tatlı su balıklarında aksine tuz vardır.
Tek Tırnaklı hayvanlarda ; at, katır, eşek. tek tırnaklıdır.
Terkiblerinde tuz vardır.
Çift tırnaklı koyun, keçi.
Bunların terkiblerinde tuz yoktur.
Denizden çıkarılan balık çabuk kokar.
Tatlı sudan çıkarılan balık kokmaz.
Resûlü Ekrem'in:
“İlim tahsil ediniz” sözü, ilka’hatı alabilmek için, idrak tarafınızı hazırlayın demektir. Resûlü Ekrem'in niçin ümmî olduğunu düşünün.
Çünkü hocası ALLAH...
Eserden müessire, müessirden asla varmak...
Burada bu hususlarda İlka’hat-ı İlâhiyeden fayda görüp, feyz alabilmek için ilim lâzımdır. ER RAHMAN sûresi şöyle başlar:
“Er RAHMÂN” Yani burada “Er RAHMÂN, ALLAH demektir”.
Kur’ân öğretti.
İnsanı yarattı.
O'na beyanı ilham etti.”
“İlka’-yı İlâhiyeyi öğrenmek yolunu bildirdi”
Güneş ve ay hesaplı.
Çemen ve ağaç “Er RAHMAN'a” secde ederler...
“1-Dağa vahy ettik. Maddeye
2- Agaca vahyettim. Nebata
3- Arıya vahyettik. Hayvana
4- Meryem'e vahyolundu. Kadına.
5- Nebîlere vahyettik. Nebîye
6- Resûlü Ekrem'e vahyettim.”
Kâinatdaki her intizamlı işlemede olan hadiseden, nebatlardan, hayvanlardan, kuşlardan, böceklerden herşeyden, madenlerden, kimyaden, fizikden yol bularak ilka’hata kavuşmak gerek.
Bütün fenler bu ilka’hat yani mevcut olan “Beyan”ın idrakidir.
İLKAHAT: Heyşeyin aslında gizli ve devamlı fışkıran ilimdir.
1- Tetkik ile bulunan ve külliyat hâline gelen matematik. Fizik. Geometri. Kimya. Mekanik. Atom ilmi.
2- İlkahatın feyz tarafından iktisab edilen ruhanî taraf.
3- En sonu “İlm-i Ledün” ne az çok vukufîyet.
Bütün bu tarafın târifmden büyüklerin yazdığı kitaplardır ki târifden başka birşey değildir.
MÜRŞİD:
Cesedin bu tarafını ilka’ata hazırlayan kimsedir.
Çile. Riyazat. Cesedi disipline almak, yani ilka’atı alabilmek durumuna hazırlamak. HÂLVET:
Bunların dışında mürşidin kudret ve ruhanî kuvvetinin müride ilka’atı.
Doğrudan doğruya alabilecek veyahut ilka’atın ona idrak edilmesidir ki o da himmetdir. Mürid o hâle geldi mi himmet, ilka’atın idraki için bir nevi icâzet olur.
“Himmeti’l- ricâl taklau’l- cibâl. :
Ricalin himmeti dağları bile yerinden oynatır!” sözü işte budur.
VEDÛD:
Bu dost demektir.
ALLAH'ın esmaların dandır.
Aklını ilka’atın içine bizzat çekilerek giren ve idrak ve şuûrsuzluk içinde ALLAH ile dost olan demektir.
Yâ Vedûd Sultan!
Kim olduğunu biraz oku, araştır!
Öğren!
20.06.1985
Vehleten : Birdenbire. İlkin. Ansızın.
İlham : Allah tarafından kalbe gelen mâna.
Mülhim : Kalbe feyiz veren, ilham eden Allah (C.C.)(Hadis, maden-i hayat ve mülhim-i hakikattir. M.)
İlka’-i İlahiyye : Doğrudan İlâhi veriş. Kemâlâtta gerekeni bildiriş.
Feyz : (C.: Füyuz) Bolluk, bereket. * İlim, irfan. Mübareklik. * Şan, şöhret. * İhsan, fazıl, kerem. Yüksek rütbe almak. * Suyun çoğalıp çay gibi taşması. Çok akar su.
Rical : (Recül. C.) Erkekler, er kişiler. * Mevki sahibi kimseler, devlet adamları. * Yaya olanlar.
Rical-i gayb : Her devirde bulunan ve herkesçe görülmeyen ve bilinmeyen ve Allah'ın (C.C.) emirlerine göre çalışan mübârek, büyük zatlar. Ricâlullâh.
Havvari : Yardımcı. * Hz. İsa'nın (A.S.) yardımcı ve sahabeleri olan 12 zâttan her biri.
Havvariyyun : Hz. İsa'nın (A.S.) yardımcı ve sahabeleri olan 12 kişinin hepsine birden verilen isim. Bunlar: İsa'nın (A.S.) Petrus adını verdiği Yunus'un oğlu Simun, kardeşi Andreas, Yakub, Zebedi'nin oğlu Yuhanna, Filipus ve Bartholomaeus, Matta ve Tomas, Alte'nin oğlu Küçük Yakub, Gayur Simdeu, Yakub'un oğlu Yahuda, hain Yahuda İskariyot'tur.
Müsellem : (Selm. den) Teslim olunmuş olan, doğruluğu şeksiz kabul edilen. Herkes tarafından kabul edilip emniyet ve itimad edilen. * Tasdik edilip inkâr edilmeyen. * Ayıplardan teberri olunmuş.
Rabt-ı kalb : Kalbi bağlama.
Riyazet : (Riyazet. C.) Nefsi terbiye maksadıyla az gıda ile geçinmek, nefsini hevesattan men' ile faydalı fikir ve işle meşgul olmak.
İntikal : Bir yerden bir yere nakletmek. Tebdil-i mekân etmek. * Göçmek, geçmek. * Sirâyet. Bulaşmak. * Bir şeyin miras olarak kalması. * Bir mes'eleden diğer bir hususu veya neticeyi anlamak.
İlka’hat : Doğrudan İlâhi veriş. Kemâlâtta gerekeni bildiriş. Döllenme.
Kibar : (Kebir. C.) İnce ve nârin yapılı. Terbiyeli ve nezaket sahibi. Hassas. * Kebirler. Büyük rütbeliler. Büyükler.
Terkib : Birkaç şeyin beraber olması. Birkaç şeyin karıştırılması ile meydana getirilmek. * Birbirine karıştırılmış maddeler.
Ümmî : Resûlullah Sav’in; mahluk için amâ (körlük-Karanlık) olan bilinemezlik âleminden Haber Getiren Nebiyyü’l- Ümmî oluşu. Tüm yaratıkların Nur-u M. Den yaratılmış olmasından dolayı ÜMM=Ana oluşundan...
İntizam : Tertib, düzen, düzgünlak ve nizam üzere olmak.
Vukufiyet : Bir şeyi bilme. Öğrenmiş olma. * Bir hâlde kalma. * Durma, duruş.
Himmet : Kalbin bütün kuvveti ile Cenab-ı Hakk'a ve sâir mukaddesata yönelmesi. Kalb isteği ile gösterilen ciddi gayret. * Allah indinde makbul ve mübârek bir kimsenin mânevi yardımı ile birisini koruması, yardım etmesi. * Tabiî şevk ve meyil ve heves. * Lütuf, yardım.
İcâzet : İzin. Müsaade. Şehadetname. Diploma. "Olur" demek. Destur vermek. İlmî ehliyet. Reva görmek.
Men arefe nefse fakat arefe RABBe : Kim ki nefsini bildi RABBını da bildi.
Külliyat : (Külliyet. C.) Bütün. Hepsi. Hepsi birden. * Bir müellifin bütün eserleri.
İktisab : Kazanmak. Tahsil etmek. Elde etmek.
“Er rahman. Aileme lkur'ane. Halekal insane. Allemehul beyan. : Rahmân Kur'an'ı öğretti. İnsanı yarattı. Ona açıklamayı öğretti.” (Rahmân 55/1-4)