Dünyada hiçbir ülkede eşi olmayan ve medeniyetimize taç giydirecek mahiyette bir müessesedir.
Maalesef bugün bize kelime olarak dede yadigârı kalmıştır.
Dedelerimizin fethetdîkleri yerler, topraklar, bir iki asır içinde hepsi vakıf hâline gelmiştir. Körlere, Yetim kızlara, Fakir talebelere, Kuşlara yuva ve yemlik. Timur felâketine uğrayan Sivaslılara tuz tazminatı, saymakla bitmez.
Hayran olmamak mümkün değil Bir daha eşi de gelmez.
Vakıf değiştirilemez.
ALLAH’ın emri gibidir.
Mal gayesi dışında kullanılamaz.
Haseki Sultan Vakfı bugün talebe yurdu oldu, modern hâle getirildi.
Daha çok var.
Bu hâli anlatacak kelime mevcut değildir.
Şimdi de birçok vakıflar kuruluyor.
Bunların o vakıflarla alâkası yoktur.
Fakat eski vakıfları tahsis vardır.
Bu, O vakfı yapanın ruhuna tükürmektir.
Kemiklerini mezardan çıkarıp tahkir etmektir.
Vakıflar hep şahsidir.
Kollektif, Anonim, Şirket hâlinde olmaz.
Tayyare vakfı, Tayyare yurdu vakfı, Diyanet vakfı, Koç şirketi vakfı, Sabancı topluluğu vakfi,
Bilmem ne vakfı, bunlar olmaz.
Amma oluyor, kiii.
Sürüler hâlinde...
Vakıf devrindeyiz.
Bari uydurma dil yapanlar kuruluşu, şu “vakıf” kelimesine bir de yeni uydurma Türkçe kelime bulsa da üzüntüden kurtulsak.
Vakıflar yapılırken : Bu vakfı bozanlara,
Değiştirenlere,
Menfaat temin edenlere lânet ve beddua edilmiştir.
Gidin vakıfların arşivlerini okuyun.
Zira bugün söze inanma yoktur.
Muhakkak bir yerde iki satır yazı görmek vardır.
Zira insanlar itimat ve doğruluğu kaybetmişlerdir.
Bu aramaları da sanki kendilerinin doğru ve temiz olduklarını zannettiklerindendir. “Utanmakdan” utanan bir devirdeyiz.
Utanma nedir ki diyor, ömründe yüzü kızarmamış.
Utanmayı utanç sayan bir sürü.
Bak görürsün.
Hem de gözünle.
Bu kelime, utanma “Hicab” kelimesi utanarak lügat kitaplarında gizlenmiştir.
Garip “Yeni sözlük” lügatlarda yok. isterseniz arayın.
Malum ya söze inanmamak devrindeyiz...
Utanma korku mudur bilinmez.
Elde olmayan ALLAH’ın verdiği en mukaddes duygu ve İlâhî bir haslettir.
Dağ yürekli dedelerimizden, nesilden nesile intikal eden bu duyguyu izah edemeyiz.
Bu duygular insanlardan uzaklaştı.
Sebep, o İlâhî hasletin bilinmeyen merkezini taşıyacak temiz cesed kalmadı...
“Utanmaz” diye bir şey yok artık...
Bunu okuyan:
“Evet doğrudur!”
“Ne biçim yazıyor deli mi bu adam câhil adam, nasıl olmazmış?” gibi laf ve düşünce sahibi olanlar çıkacaktır, muhakkak...
Onlara cevabım yok...
Yalnız:
Gülerim o topallara ki rakkaselerle alay ederler.
Gülerim o kekemelere ki hatiplerle konuşma ve belagat yarışına çıkarlar.
Âlimim diyerek ansiklopedik malûmatı bilgi diye satanlar...
Ne yaptıklarını bilmiyorlar.
Kim bu işi bilmeden yapanlar.
Onlara çocukça bir tekerleme ile ne halt ettiklerini söyleyim :
Değirmene girdi köpek.
Kepek yedi köpek.
Köpek yedi kepek.
Köpekle kepek.
Değirmen.
Bunu düşün!
Ne demek istediğimizi anlarsın.
Biraz daha konuşalım:
Doların üstünde:
“ALLAH’a itimadınız vardır” yazılıdır.
Bu, basit gibi görünen mühim bir şeydir.
“Lafer” doktrini veya münhanisi diye Amerikalılarda konulmuş iktisadi bir prensip vardır: “Bir devlette vergi %100 ise o memlekette millet yoktur.
Çalışma ve kazanç mevhumu ortadan kalkar.
Bir devlette vergi yoksa devlet diye birşey yoktur”
Bu muvazeneyi temin için :
İslâm da bir zekât müessesesi vardır.
Bu lafer çizgisini muvazene hâlinde tutan büyük İlâhî bir prensiptir.
Zekât müessesesi 1400 sene evvel kurulmuştur.
Enflasyon bunun doğru veya yanlış dalgalanmasıdır.
Zekât müessesesi Resûl-ü Ekrem zamanında ve onu müteakip Hulefa-i Raşidin zamanında “beytü’l -mal” isminde devletin bir hazinesi vardı.
Buradan millet için harcanır ve fakirlere yardım yapılırdı.
“Beytü’l- mal”, fakirin kimseye minnet altında kalmaması için devlet tarafından her türlü yardım yapılırdı.
Asırlar geçtikçe bu müesseseyi takviye ve dejenere olmasın diye : Akaret, İmaret, Kanun ve sıkı kaidelere bağlı “vakıflar” kuruldu.
Camiler, Kervansaraylar, Hanlar, Hamamlar, Misafirhaneler Şifâhaneler, Mektepler, Yetimhaneler, Zekâtın ve yardımın fakirde minnet hissini zedelememek için zenginin kurduğu en mukaddes islâmi yardım müesseseleridir.
Başka milletlerde bu teşkilât yoktur.
Bizde de koybolmuştur.
Onların bıraktıkları ile turist cezbediyoruz ve döviz kazanıyoruz.
16.01.1984, Pazartesi
Vakıf : Aslâ satılmamak, başka şeye tebdil olunmamak şartı ile bir mülkü Allah yoluna vermek. Menfaatı hayır nevilerinden birisine âit olmak üzere bir mülkü ilelebed vermek.
Müteakib : Sıra ile, birbiri arkasından gelen.
Hulefa-yı Raşidin : En ileri sahabeden ilk dört halife. (Bak: Çâryâr)
Çâryâr : Dört dost. (Hz. Ebûbekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali (R.A.) lerin nâmları.) Dört Halife, Hulefâ-i Erbaa veya Ashab-ı Güzin diye de ihtiramla anılırlar.
Beytü’l- mal : (Beyt-ül mâl) İlk defa Hz. Muhammed (A.S.M.) tarafından kurulan ve gelir kaynaklarıyla sarfiyat yerleri şer'î olarak tayin edilmiş İslâm devletinin mâliye hazinesi. Gelir kaynakları:
1- Zekât ve sadakalar.
2- Ganimetler.
3- Fey=Zekât ve ganimet dışında kalan ve beyt-ül male ait olan mallar.
Beyt-ül malden yapılan harcamalar şu kimseleri ihtiva eder:
1- Fakirler ve miskinler.
2- Zekât memurları.
3- Borçlular.
4- Yolda kalmış olanlar ve garipler.
5- Azat etmek üzere köle satın alanlar.
6- Allah yolunda cihad edenler.
7- İslâma ısındırmak ve yakınlaştırmak için gönlü hoş tutulması gerekenler.
Minnet : İyiliğe karşı duyulan şükür hissi. * Birisine iyilik etmek. * Yapılan iyilikleri sayarak başa kakmak.