BiR SUALE CEVAP

İslam dininde birçok:

Yiyecek, içecek, ziynet, giyecekler ve bazı hareketlerin yasak olduğu ve haramiyeti hakkında muhtelif dinî eserlerde yazılı ve birçok rivâyetlerin bulunduğu malûmdur.

Bunların bazılarının Kur’ân âyetlerinde haram olduğu bildirilmiştir.

1-içki, domuz eti, kumar, hırsızlık, zina, yalan, haram olduğu âyetlerle sabittir.

“Diğer birçok din ve inanışlarda yasaklanan birçok hareket ve yiyecekler de yasak edilmiştir”..

Asırlarca bu emirleri Yahudiler birçok, âlimler tevil ederek ortaya birçok bid’atlar çıkmış, bu bidatlar da zamanla şekil değiştirmiş, asıl emir unutulmuş, bidatlar hakikat olarak her nasılsa adet ve inanış hâline gelmiştir.

Ve bu yüzden bir şeye bir şeyi kıyas ve teşmil ederek garip fetvalar verilmiş, birçok bidat yüzünden inanlar çok eziyet ve işkence görmüş ve öldürülmüştür.

Engizisyon mahkemeleri.

Papaların zulümleri, İslâmda câhil bazı zümrenin kuvvetli olmaları bakımından, düşünceleri âdet hâline cimdf fetvalar almışlardır. Binlercesi vardır.

Bu gün de hakikati bilmeden, kıyasla birçok uydurma şahsi düşünce ve bilgisizlik dolayısıyla fetvalar, hükümler yürütülmektedir.

Birşey kafi olarak âyetle sabit ise, bunun üzerinde düşünmek, fikir yürütmek herhangi bir suale cevap vermek ile doğru değildir.

Geçende 30.3.984 tarihli bir gazetede Diyanet İşlerinde selâhiyetli bir şahsın, bir soruya cevap vermesi bu kabildendir.

İpek elbise giymek, ipek böceğinin kozasının sıcak suya atılmasında bir günah var mıdır diye sualine; garip karikatür bir düşünce ile cevap verilmiştir.

İpek elde etmek için ipek böceğinin sıcak suya atılmasında dinî bir sakınca görülmemiştir. Zira ipek elde edilmesi, bu canlının yaratılış gayesine uygun bulunmuştur.

Erkeklerin ziynet ve süs olarak altın ve ipek kullanmaları islâmiyette israf, gösteriş sebebiyle hoş görülmemiştir.

Burada israf Arap’cada “Sad” harfi ile midir “Sin” harfiyle olan mıdır.

Burada israf Sin harfiyle olandır.

Bunu, yani iki kelimenin aslını bilen bu cevabı vermezdi Böyle bir sual sormak neden ortaya çıkmıştır.

Garip!..

Bu suale cevap vermek de daha garip bir düşünce mahsulüdür.

İsraf : “Sad” la veyahut, israf “Sin” kelimeleri burada kullanılmaz. Çünkü lüzum yoktur.

1961 senesinde böyle bir sual; yaşlı, dindar bir zât tarafından İslâm Mecmuasından sorulmuş, cevap olarak da o yaşlının mânevî tarafını okşayacak bir cevap yazılmıştı.

“1961 Ekim 5-Cilt Sayı 1. Sayfa 7. İslâm mecmuası”

Cevap oradan okunabilir.

İmam-ı Azam, Harrardı ipek kumaş satardı.

Fakat o zamanki kumaşa Sadakor denirdi.

Eskiler bunu bilirler.

Hafif krem renginde, üzerinde hafif ipek tüyleri çıkmış bir kumaşdı.

Zenginler yazın bu sadakor’dan caket ve gömlek yaparlar, sıcak mevsimlerde giyerlerdi.

Zira ipek serin tutar.

Niçin serin tutar.

Onu da sen ara bul

Fakat bu ipek, kozasını delip çıkmış güzel bir kumaştı, ipek kesik ipliklerden dokunurdu. ALLAH’ın mahlûkatına eziyet vermemek için, merhametin ALLAH tarafından insana verilen en büyük bir haslet olduğu, ona toz kondurmamak mânevî hasletiyle böceği öldürmezlerdi.

Yaş dal, yaş meyva, hayvan, böcek ateşte yakmak, haşlamak islâm dininde küfre kadar giden birhareketdir.

Resûl-i Ekrem bu gibi hareketleri men’ buyurmuşlardır.

Mânevî bir hususun maddî malzeme ile hâlledilmesi doğru değildir.

Mânevî âlemin malzemesi ile cevap vermek en doğrudur.

İslâmda gayba inanmak, yani aklın hâlledemeyeceği bir hududdan başlar.

Meleklere iman.

Bunlar hakkında akıl ile halletmeye, maddeleştirmeye çalışırsak akla hakaret etmiş oluruz. Bundan sona kitaplara, onlara haber veren gördüğümüz peygamberlere inanırız.

Ondan sonra aklın hududu dışına tekrar dalarız.

Âhiret gününe ve tekrar dirilmeye inanmaya kadar.

Bunlar hakkında sual sorulmaz.

Eğer cevap vermek lâzım gelirse akıl hududunun dışında olan güzel sözlerle, insanın mânevîyatını okşayacak misal ve kelimelerle onu memnun etmek ve tatbik etmek mümkündür.

O kadar.

Kısasa kısas, hırsızın elini kesmek âyet ile bildirilmiştir.

Bunu, akıl hududu içinde düşünerek vahşettir diye bağırmak hatadır.

Fakat “Velekad kerremnâ benî Âdeme” âyetinin hakiki mânâsını öğrenirse elin niçin kesildiğini insan hayretle anlar, inanıyorsa bu gibi hareketlerde kendi elini bile kendisi keser. Diyet diye bir muharririmizin bir hikâyesi vardır.

Bu hikâyede bunun beşeri tarafı gizlidir.

Düşünce ve kendi aklına hürmet eden için...

Elinin diyetini ben verdim diye, her gün aylarca faziletsiz, merhametsiz, yaptığı iyiliği başa kakan, güya hacı bir yobazın; temiz insan, doğru, faziletli bir fakirin faziletinin rencide olması ise kendi elini kesip o faziletsizin yüzüne fırlatması müthiş mânevî bir haykırıştır. Anlamak lâzım.

Bu işler münakaşa edilmez gücenilmez.

Mukabelede bulunulmaz.

Bilir misiniz kötülüğün intikamı alınmaz.

Dinle: Yapacağın birçok şey var biliyor musun?

Yapmayacağın birçok şeyler var, onları da biliyor musun?

Büyük bir bilgisizlik bilgisizliği derin bir gaflet içindesin.

Nefis bilinmeden, ondan kurtulmadan, seni yaratan ustayı bilemezsin.

Usta ALLAH amma.

Usta meselesinde RABB’dır.

“Nefsini bilen RABB’ını bilir” hadisi, bu noksanlık içinde olanlara bilgi çagrısıdır bu hadis...

Bunu neticelendirmeden ulaşmak isteği iç âlemine varamaz.

Yanlış yapmak birşey değildir.

Yanlışı unutmak kötüdür.

Ziynet : Zînet. Süs. Bezek. Kadınlara mahsus kıymetli eşya.

Selâhiyet : Bir işe karışmağa veya o işi yapmağa hakkı olmak, vazifeli olmak, bir iş için emir almış olmak. * Bir dâvaya bakabilmek.

Kabil : Kabul eden. Olabilir, istidatlı, mümkün olan, önde ve ileride olan.

Harrar : Kumaş satıcı.

“Ve le kad kerramna beni ademe.... : Biz, hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık.....” (İsrâ 17/70)