DİMAĞ = BEYİN İLAHÎ BİLGİSAYARI

“Gözsüze fısıldadım.

Sağır sözüm anladı.

Dilsiz çağırıp söyler.

Dilimdeki sözümü”

Bu yazıyı okurken elinde film makinası ile resim çekmeğe kalkma!’..

Lâfı da iyi anla ne demek istiyoruz...

Rüyâda :

Renk, ses vardır.

Uçmak, su üzerinde yürümek harp ve kavga vardır.

Yalnız gölge yoktur.

Koku yoktur.

Küfretmek yoktur.

Bir de “Söyleyemem” kadrosunda bir şey yoktur.

Bunları biliyor musun?

Bilmiyorsan bunları akıl ile kurcalama...

Güneş elmaya ve bibere aynı şekilde vurur.

Elma kızarınca tatlılaşır.

Biber kızarınca acılaşır.

Herkes elmaya koşar.

Bibere koşan çok azdır.

Elma yiyene birşey sözlemezler.

Biber yiyene yüzlerce söz söylenir.

Tatlılıkla acılık hep güneşin ışıkları ile oluyorsa da aralarındaki fark güneşten değil “Kendilerindendir.”.

İşte biz bu “Kendilerindendir” nedir?

Onu anlatıyoruz...

Hemen diyeceksin biberin tatlısı da vardır.

Evet biliyorum.

Elmanın da ekşisi vardır onu niye söylemedin.

Hemen aklı işe karıştırıp bizimle yarışa kalkma!....

Tevzu’yla söylüyorum tepelenirsin...

Sen kimsin diyeceksin.

Hemen cevap vereyim.

Hiç...

Anladın mı “Malak” ?..

Çobana sormuşlar: “ALLAH var mıdır?

Derhâl düşünmeden cevap vermiş:

“Ben deli değilim...”

Ağaca sor bu suali;

“Ağaç anlar mı?” deme sor hele:

“VE’N- NECMÜ VE’Ş-ŞECERÜ YESCÜDAN”

“Ağaç ve çemen secde ediyor siz bunu göremezsiniz” bu âyeti biliyor musun der.

Arıya sor :

“Bana dokunsan bile tenezzül edip seni iğnemle sokacak kadar küçülmedim” der, uçar gider. Akrepe sor: Derhâl intihar eder.

Yılana sor : “Ben “Sevir” Mağarasında topuğunu yuvamın deliğine koyan zâtı niçin ısırdım” der.

Sebebini bilemezsin.

Bir bile bilsen...

Örümceğe sor: Ağını param parça eder.

Bu yumağı ne kadar sararsan sar, sonu gelmez,

Biraz düşün!..

Görünüşler akla göredir.

Her an değişmektedir.

Madde olarak ilk yaratılan “SU” dur.

Niçin?..

Sorma!

Söylersem çıldırırsın.

“Peki sen niçin çıldırmadın?” diyeceksin.

O iş çoktan olmuştu...

ALLAH herseyin evveli, sonu, dışı ve içidir.

Herseyde tecellî eden kudret, enerji, kuvvet, ALLAH’ın yaratıcı olarak o nesneye verdiği İlâhî kudretten bir nebzedir, bir atom protonudur,

O kudret nerede tecellî etmiş ise “ALLAH” onun “RABBı” dır. Ustasıdır.

O kudret ref oldu mu canlılık ortadan kalkar, herşey fânidir.

Bunları ALLAH’ın kudreti olduğunu bilmek ve tasdik etmek “HAKK” dır.

Mansur insanda tecellî eden bu kudretleri kendinde gördü.

“Yahu bu “HAKK” dır!” diye haykırdı.

“Enel HAKK!” dedi.

“Benim varlığım HAKK dır!”

Dikkat edilirse:

“Ena ALLAH!”

“Ben ALLAH’ım!” demedi.

Diyemezdi de...

Bir tohumda : Renk, çiçek, koku, meyva, tat, nihâyet bir ağaç gizli. Tohumu laboratuvarda muayene et, tahlil et, ne rengi, ne kokuyu, ne meyvayı, ne de tadı ve ne de ağacı küçük bile olsa bulamazsın...

Tohumdaki bu gizli olanı ortaya çıkaran : Toprak, gıda, su, hava, güneş ...

Güneş klorofil hadisesini uyandırıyor.

Tohumdaki kimya laboratuvarı faaliyete geçiyor.

Hayvanlarda, nebatlarda, böceklerde hep böyle...

İnsanlarda dişi erkek yumurtaları birleşiyor.

Onda insan gizli. Bütün organları ile her şeyiyle...

Bunları ezelden takdir ve hazırlayan ALLAH...

Biraz bu kelimeler üzerinde duralım:

KADER = Ezelden “Başlangıcı olmayan “ Ebed’e “Sonu olmayan” kadar devam edecek olan hadisatın kimyası fiziği herşeyi “Levh-i Mahfuz’” da nasıl olacağı kanun hâlinde, değişmeyen bir sûrette bütün mevcut olanlarda husule gelecek ALLAH’ın hükmü, kararı, muradı, takdiridir.

Kâinatta câri kanunların hepsi...

KAZA :

“Mukadderatın yani takdir edilenin yokluktan olmadan kanun şeklinde harekete gelmesi zuhurudur.”

TAKDİR :

Kâinatta herşey halk olunmadan evvel nasıl olacağı Levh-i Mahfuz’da ALLAH’ın tesbit etmesi, bu cümle mahlûkat canlı, cansız, görünür, görenmez atomdan, mikroptan, protoplazmadan, hücreden başlayarak herşeyin cinsi, miktarı, sıfatları, hayat müddetleri, güzellik ve çirkinlikleri hidâyet ve delâletlerini takdir etti.

Bundan dışarı çıkmazlar.

Herşeye bir kuvvet bir hassa verdi.

Herşey bu kuvvet ve hassasıyla kendi nevine mahsus olan ef alden geri kalmaz.

Buna “Hidâyet-i İlâhiye” denir...

Kâinatta sükûn yoktur.

Devamlı, muntazam kanun hâlinde takdirinin tecellîsi, işleyişi vardır.

Bu tecellî: Asırlar, seneler, aylar, günler, saatler, dakikalar, saniyeler, saliseler, rabiyalar, anlar ve hissedilmeyen görünmeyen ihtizaz mevceleri hâlinde devam edegelmektedir.

Bu kanun, devamlı ve şaşmaz olduğuna göre âdil bir kanundur. Adil olduğuna göre değişmeyen bu işlemede herkesin seveceği, itiraz edemeyeceği bir güzellik de vardır.

O hâlde ahlâklı bir kanundur.

Saniyede 300 000 km. sürati olan ihtizazlar, titreşimler...

Bütün bu oluşlarda, bir ölçü bir mekân yeri bir miktar vardır.

O hâlde bir adet vardır bu işte...

Bildiğiniz adet kâinatın değişmeyen bir prensibidir.

O hâlde : “Adet, kâinatın.

Tekâmül, hayatın.

Birlik, ALLAH’ın kanunudur.” deriz.

Kâinattaki bütün herseyin HÂLİK’i yani yaratanı “RABB” dır.

ALLAH kelamında:

“Ben ALLAH, RABB’ım, yaratıcıyım, aynı zamanda RABB’ınızım, sizi de yaratan usta benim!” buyuruluyor.

Nasıl tohumda renk, koku, meyva, tat, ağaç gizli ise...

Mutlak olan ALLAH’dır.

Herşey O’ndan.

Fakat O herşey değil.

O hâlde herşeyin “RABB’ı” dır.

RABB, ALLAH demek değildir.

“Yaratılan şeyin RABB’ı dır. Ustasıdır. Yaratıcısıdır.” demektir.

“Kâinatta her şeyi ben halk ettim. Onların ayrı ayrı “RABB’ı” yım...”

Rahbü’ s-semâvât.

RABBi’l-ard.

RABBi’l-felak.

RABBi’n- nas.

RABBü’ l-maşrıkeyn.

RABBü’ l-magribeyn.

Biizni RABBikûm.

Fesalli li RABBike.

RABBi hazel beytillezi.

RABBike bieshabi’l-fil.

Feila RABBike fergab.

RABBü kûma tu kezziban.

RABBike Fehaddia.

Bunları kabul edip İnanırsan bunların doğru olduğunu, kusursuz olduğunu anladığın dakikada “HAKK” olduğunu anlarsın.

MUSA:

“Yâ RABBi bana kendini göster!” dedi.

“ALLAH’ım göster!” demedi.

Musa dağda ateş gördü, ağaçtan:

“ENE RABBÎKE : Ben senin Rab’bınım!” sesi geldi.

Mezarda “RABBın kim?” sorulacak.

“ALLAH’ın kim?” denmeyecek...

“Hz. ALLAH” dersin.

“Hz. RABB” diyemezsin.

“Hz. HAKK” diyemezsin.

Niçinleri öğren!

Biraz kafanı yor bakalım...

Yâ ALLAH! = Allahümme!

Yâ RABB! = Yâ RABB! Yâ Rabbe’l- âlemin!

Bunlardan başka lâfız kullanılmaz...

Bunlardan biri malûm diğeri “RABB” dır.

Bunu öğrenmek için “Lâilâhe illallah” lâfz-ı celilinin hakiki mânâsını bilmek lâzımdır,

Ondan sonra “Enel HAKK” kanalından geçerek “RABB” ı öğrenmek gerekir...

Hâlvet işi vesselam...

Ancak: “Cenab-ı ALLAH, Cenab’ı HAKK” diyebilirsin.

Çünkü ALLAH’ın yarattığı herşey HAKK’dır.

“Ve bütün güçlerim ve kudretlerimden insana verdim, gizlendim” buyuruluyor.

Bunu anlayan: “Enel HAKK!” dedi.

Milâdi 921-309 Hicride diyen; yobazlar tarafından idam edildi, “Kolları, bacakları kesildi. Gözleri oyuldu, dili kesildi, kafası vuruldu, cesedi parça parça edildi, yakıldı, külü savruldu!” Bunu dünya kurulalı hiçbir zâlim bu işkenceyi yapmamıştır. Yapanlar ve yaptıranlar lânetlenmiştir.

Onun için o diyarın sonu yoktur.

ALLAH’ın verdiği dert bedava değildir.

Sabret!

ALLAH kuluna niçin dert versin.

O hâlde bu ne demektir.

Benzin olan yerde kibrit yakarsanız patlama olur.

Yanarsınız, ölürsünüz, sakat kalırsınız.

Benzin ateşe maruz kalırsa parlayacak.

HAKK’ın yarattığı kanun böyle.

Burada derdi kim verdi...

Bilmemen veya gaflette olman yahut ihmal etmen değil mi?..

Evet...

Yok hepsi ALLAH’dan geliyorsa o zaman derde devâ halk etmezdi...

İnsan oğlunda ölüm korkusu vardır.

Bu yaratılış ile verilmiş bir duygudur diyelim.

Öyle değil amma...

Dünyada fâni olusun bilmeden başka şekildeki delilidir.

Bu korku insanın aynı zamanda yok olmayacağının delilidir.

Her yaratığın takdir edilen bir ömrü vardır.

Bu, herşeyin fâni olduğunu bildirmektedir.

“Kün! = Ol!” emri kime verildi.

Hitab-ı İlâhi kime?

“Feyekün” emri kime verilecek.

Burası çok mühimdir.

Düşün hâlletmeğe çalış.

“Ol!” emrini kime veriyor.

Zorla, kendini bul hele bakalım.

Herşeyin fâni olduğu insanlar içindir.

Bu hitaplar...

“Bilmez misin ki göklerle yerin yegâne sahibi yaratıcısı ve sizin yegâne yaranınız, yardımcınız Azîz ve Hakîm olan O’dur.” “Yardımcınız” maddî ve mânevî “RABB” kuvvetleridir.

ALLAH’ı görmemenin sebebi:

O’nun dışında olmadığındandır.

Mutlak hakikat ALLAH’tır.

Herşey ne varsa O’ndan...

Fakat hiç birşey O değil...

Herhangi bir işte maddî olsun mânevî olsun vaat etmekte ALLAH ile aranda hicab, yani perde olmadan temasta olduğunu bilir misin?

Nereden bileceksin be gafil...

Gönlünüzde ALLAH sevgisi artarsa, bil ALLAH seni seviyor demektir. Çünki o hissi veren de ALLAH’dır.

“O’nu seveni ateşe atsalar ALLAH’a karşı duyduğu sevgi o ateşi gülistana çevirir, nasıl olur efendim!”

Buz gibi olur, buz gibi, bal gibi olur.

Hâlâ anlayamadın değil mi?

Sevgin HAKK”ın sevgisiyle karıştı da ondan...

Edebiyat yapmıyorum.

Fizikman söylüyorum...

Gönül gözü perdeli olanlar bunu anlayamazlar.

Çünkü HAKK’ı unutup:

“Ben varım!” derler bilmeden...

Bu gibi sevginin başlangıcı yok ki kavransın, sonu yok ki anlatılsın...

Aklını incitmeden imanın güzelliklerini sana okşayarak üfüleyen birini ara...

Ondan öğren ALLAH sevgisi nedir...

Bilmeyerek gayb âleminin sırlarına basanlar çarpılırlar.

Tesadüf diye bir kelime vardır.

Tesadüflerin nerden geldiği bilinmeyen bir tarafı vardır.

Her hadise maddî olsun mânevî olsun değişmeyen bir kanuna tabidir.

Her hadise şuûrludur, fakat kendisini öyle bir şuûrsuzlukla gizler ki kimse farkına varamaz. Gayri tabiî diye kabul ettiğiniz hadiseleri insanlara anlatırsınız.

Bir de tabiî olanları anlatın bakalım.

Anlatamazsınız çünkü hakikati bilmiyorsunuz bu sözümü de anlamadınız.

Bunlar arasında ateş ile su arasındaki farktan daha fazla fark vardır.

İnsanlar bu noktalarda hataya düşerler münakaşaya girerler. Hataların güzel tarafları da vardır.

Ümitsiz olmamalıdır.

Savaştaki hata tatbikattakine benzemez.

Tatbikatta tahta kurşun, savaşta hakiki kurşun kullanılır değil mi?..

Denize girip de kimse görmedi diye denizin içine abdest etme. Dikkat et bundan ötürü oruçlu isen oruç bozulur hem de kefareti vardır bilir misin, nereden bileceksin.

Burada “SETTÂR”„rı unutmak vardır.

Oruçlu da “SETTÂR” ile gizlidir.

Kimse senin oruçlu olduğunu bilmiyor...

Sen ALLAH’ı görüyorsun fakat farkında değilsin EŞEK!..

En ucuz en bedava ibadet oruçtur, onu da unutma!.

ALLAH ile kul arasında bazı sırlar vardır ki ona “Cebrail” bile kulak değdiremez. Hayvanlarla, bitkilerle, çiçeklerle, böceklerle, kuşlarla dostum, onlarla konuşurum.

Nasıl oluyor bu?..

Bal gibi oluyor.

Dillerini bilirim de ondan...

Onlar konuşur mu şüphe mi ediyorsun?

Kur’ân oku!..

Resûle kol ver!

Hükmü, emirle, zorbalıkla, ferman ile değil...

Derman olarak yürütenler konuşur bütün mahlukatla...

Ne kadar yazık ki insanlarla konuşulmuyor.

Cenabı ALLAH bile yarattığı insanla Peygamber vasıtasıyla konuşuyor.

Sebebi ara.

Ara!..

Bulamazsın.

Zira sen konuşmasını bilmiyorsun.

ALLAH insandan başka diğer mahlûkat, canlı, cansız nebat, hepsiyle vasıtasız konuşuyor... İnsan çok büyük ulu bir mahlûktur.

ALLAH’ın hitap ettiği mahlûktur...

“Velekad kerremnâ beni Âdeme” Kendisine kerem ve keramet verdiği mahlûk..

Ahseni takvim yarattığı mahlûk.

Kitap ve Peygamber gönderdiği mahlûk.

Cennet tahsis ettiği mahlûk...

Fakat insanı topraktan yarattı bunu unutma.

Onun üzerine basıyorsun, rızkın oradan geliyor, sadık dostun o’dur.

Sonunda kucağına seni o alacak...

Denizde bogulsan bile, eğer balık yemezse, su seni muhakkak sahile karaya atar. Bir bildiği var demek al malını...

Rahmeti toprakta ara!..

Yan!..

Kavrul!..

Ama tütme!..

Hiçbir göz görmesin!

Hiç bir kulak işitmesin!..

Dert ve acı yanmanı!..

ALLAH’dan başka sır ortağın olmasın!..

Herşeyi ondan iste!..

Hiç kimseye emretme!

Kendi işini kendin yap!..

Su bile isteme kalk kendin al!...

“Su vermede ecir vardır!” buyurmuş Resûlü Ekrem...

Bu da aynı...

Bunların hepsi yine ALLAH’dan istemedir.

Sana güç verdi ondan istiyorsun gâfil olma!..

Kendine güvenmek ALLAH’a güvenmek demektir.

Güçler onun değil mi o vermedi mi?

Miskin olup şirke girme?

Böyle yaparsan dost olursun.

Kendini bırak ona ama kolay değil...

ALLAH ne lütfettiyse “Sen” “O” sun.

Yüzmek bilmezsen suya korkmadan kendini bırakırsan su seni batırmaz... Korkarsan batarsın, inkârdasın da ondan...

Bu ne demektir?

Anlamadın biliyoruz.

Tekrar oku anlayana kadar...

Herşey kanuna tabidir.

Su “Arşimet” kanununu bilir, ama sen kendinin kanununu bilmezsin.

Arşimet sudaki ince kanunu buldu o kadar...

Sen de kendindeki kanunu bul!..

İnsanın kendisi uludur, büyüktür.

Fakat ulaşılmaması lâzımdır.

Ne kadar küçülürsen o kadar büyürsün.

Ama bu ne demektir?

Hiç olduğunu anlamağa doğru gidiyorsun.

Budala.

Şirkten kurtuluyorsun.

Şirk nedir bilmemek de bir şirktir.

Vah zavallı vah...

Rahmeti yerde ara!..

Göz kulak nedir ki...

Böylelikle tevhidde olursan göz ve kulağa lüzum kalmaz.

Yakın, uzak ortadan kalkar.

ALLAH bir göz veriyor.

Bazen de alıyor.

Nerede kaldı hani “El GANΔ değil miydi?..

Bir damla suyu denize döksen ikilik denizde kaybolur.

Deniz denizdir.

Damla da damladır.

Deniz coşsa, dalgalansa burada irade denizin olur.

Damlanın değil...

Ama damlanın da hakkı var...

Damlalar denizi husule getirdi ya...

Kısa amma büyük mânâ ifade eder bu kelimeler...

O koskoca deryada damlayı bulmak imkânsız ne akıl ile ne de kimya ile bulamazsın... Hem bulsan da ne yapacaksın?..

Hararet tesiri ile denizde su buhar olur.

Bulut olur.

Bulut su mudur?

Hidrojen midir?

Göründüğü zaman çift oluyor.

H2O olur. Bu sudur.

Kâinatta herşeyi zevceyn “YARATTIK”. Âyet.

“YARATTIM” buyrulmuyor.

“Yarattık” deniliyor.

Lâfı münakaşa etme!

İlimde de, fende de, kimyada da.

Herşey aynıdır.

Çifttir...

Atlantik’de ALDATO isminde küçük bir ada vardır.

Bu adada insan yoktur.

Burada deniz cevizi denilen yedi senede meyve verir dişi ve erkek ağaçları aynıdır. Meyva dişi ağaçta olur.

Bir ceviz 3 Kg. Kadardır.

O da zevceyn ağaçlar yanyanadır...

“YARATTIK” Kelimesinde serbestiyet vardır.

O minval üzere işini yapar.

“Yarattık” denilmesinde kâinatta herşey bir kanun üzere halk edilmiştir.

O nizamdan çıkamaz takdir öyledir.

Su hararete maruz kalırsa buhar olur.

Bu değişmez...

Öyle “Yarattık” ve hududdan çıkamaz demektir.

Tekrar edelim, mutlak hakikat ALLAH’dır.

Herseyin yaratıcısı O’dur.

Yani RABB’dır.

Her şey O’ndan.

Fakat hiç bir şey O değiL “Tevhid” bunu bilmektir.

Bunun doğru olduğunu bilerek “HAKK” demektir.

Aman dikkat et anlamayanlar Mansur gibi başını vururlar.

Yukarıda “hayvanlarla konuşurum” dedim.

Evet doğrudur.

Bir ses duysan bu kedi sesidir, köpek sesidir, karga sesidir, horoz sesidir, tavuk sesidir. Telefonda sesinden arkadaşını tanırsın.

Ananın sesidir.

Kelamullahda ALLAH’ın sesi de insanda ses hâline geliyor.

Hadiste Resûl’ün sesi var.

Onları niçin ayırt edemiyorsun.

Hadis midir, Kudsî hadis midir, Kur’ân âyeti midir anlaşılır.

Amma sende kulak yok herhâlde.

Hâlâ “nasıl hayvanlarla konuşuyorsun?” diye yüzüme bakıyorsun...

Bir saattir senin gibi öküzle konuşuyorum da hayvanlarla niçin konuşmayayım defol!.. Kovuldu herif.

Kim?

Suali soran...

Tevzu’ : Alçak gönüllülük. Kibirsizlik. Mahviyet hâli. (Bak: Küfran-ı nimet)

“Ven necmu veş şeceru yescudan.: Bitkiler ve ağaçlar secde ederler.”(Rahmân 55/6) Tenezzülen : Alçak gönüllülükle, tevâzu ve mahviyet içinde, kibirsizlikle.

Tecellî : Görünme. Bilinme. * Kader. * Allah'ın (C.C.) lütfuna uğrama. * İlâhi kudretin meydana çıkması, görünmesi. Hak nurunun te'siriyle kulun kalbinde hakikatın bilinmesi.

“Ve lemma cae musa li mikatina ve kelemehu rabbühu kale rabbi erini enzir ileyk kale len terani ve lakininzur ilel cebeli fe inistekarra mekanehu fe sevfe terani felemma tecella rabbühu lil cebeli cealehu dekkev ve harra musa saika felemma efaka kale sübhaneke tübtü ileyke ve ene evvelül mü'minin : Musa tayin ettiğimiz vakitte (Tûr'a) gelip de Rabbi onunla konuşunca «Rabbim! Bana (kendini) göster; seni göreyim!» dedi. (Rabbi): «Sen beni asla göremezsin. Fakat şu dağa bak, eğer o yerinde durabilirse sen de beni göreceksin!» buyurdu. Rabbi o dağa tecelli edince onu paramparça etti, Musa da baygın düştü. Ayılınca dedi ki:

Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim, sana tevbe ettim. Ben inananların ilkiyim.” (A’raf 7/143) “Ve le kad kerramna beni ademe... : Biz, hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık....” (İsrâ 17/70)

Malak : Manda yavrusu. Buzağı.

Delâlet : Delil olmak. Yol göstermek. Kılavuzluk. Doğru yolu bulmakta insanlara yardım etmek. * İşaret.

Dalalet : İman ve İslâmiyetten ayrılmak. Azmak. HAKK ve hakikatten, İslâmiyet yolundan sapmak. ALLAH'a isyankâr olmak. * Şaşkınlık.

Hidayet : Doğruluk. İslâmlık. Hakkı hak, bâtılı da bâtıl olarak görüp doğru yola girmek. Dalâletten ve bâtıl yoldan uzaklaşmak.