RUHÎ VE BEDENÎ MUHAFAZAKÂRLIK

Fizyolojik ve tabiî i’tiyadlarımızın asilleri, fonksiyonlarından ayrılmış, müzelerin loş koridorlarında bütün efendi ve ağalıkları ile durmaktadır.

Dedelerimizden an’ane ismi altında bize kadar gelen binlerce âdetleri, neslimizin, bünyevî ve insanlık kalburuna koyarak eledikten sonra, binlerce güzel ahlâkî, sıhhî ve ruhî birliği temin yolunda olanları bulacağız...

Bu bulunacaklara, bünyevî, ahlâkî, sıhhî muhafazakârlık denir ki milletlerin granitleşmesinin en birinci şartlarındandır...

Tarih çerçevesinin haricinde kalan zamanlarda, ikinci beşer babası Nuh’un oğlu Yafes’in oğullarından, Türk isimli dededen zamanımıza kadar gelen büyük Türk neslinin, bünyevî, ahlâkî, sıhhî, ruhî ve kütlevî güzellik ve selahetini temin eden an’anelerimizi, âdetlerimizi sıraladıktan sonra, bunları tahlil ederek, dimağ ve şuûr hanesindeki aldığı güzel ve necip dekorları seyredelim:

1- Ululemre itaat

2- Ailelerdeki yeknesaklık

3- Sıhhî kaidelere kitlevi itaat

4- Bünyevî salabete hürmet hissinden doğan spor

5- Ruhî ve uzvî muvazeneyi temin hususundaki inanmalar

6- Fizyolojik arzu ve fonksiyonların asilleşmesi

7- Fizyolojik enerjinin ruha kat’iyyen galip gelmemesi için ruhun sublimasyonu

8- Ruhî tezahürlerin frenlen dirilmesi ve yekdiğerinin his, arzu ve düşüncelerine insan olmak bakımından hürmet.

Şimdi bu bulduğumuz büyük nesil dokumasının nesiçlerini tel tel ayırarak, liflerinin güzelliklerini görelim:

Dağ ikliminin sert ve asil havasıyle vücudları yoğrulmuş Türklerin karakterleri de dağlardan dağlara ses ve seda taşıyan rüzgâr karakterindedir.

Ruh asaletini tabiatın hem güzel, hem sert bu hadisesinden alan Türklerdeki Anayasa maddelerinden birinde;

1- TÜRKTEN KÖLE OLMAZ...

Bu madde bütün dağlardan dağlara esen pervasız rüzgâr karakterinin hiç bir tazyik ve kayda giremiyecegini tabiî bir kanun hâlinde ifade etmektedir.

Türk demek tabiat kanunu demektir.

2- Hakanın mezarı gizli tutulur, onun yerini bilip söyleyenler veya keşfedenler, idam edilir. Ferman Hakanındır.

Hakanlar ölünce “YUĞ” ayini ile ruhanileştirilir yani adetâ Hakan ilâhlaştırılır.

3- Zayıf düşene yardım edilir.

4- Silâhı olmayana dokunulmaz

5- İki kişi bir kişiye hücum edemez.

6- Hakanın sözü yapılır.

Bunlara itaatsizliğin mükâfatı ölümdür.

Bizi güden sevk-i tabiî kuvvetlerini nadiren idrak edebiliriz.

Vatan severlik denilen milli hodbinliği tetkik edecek olursak bütün bir an’ane muhafazakârlığı ortaya çıkar.

Bu hâl bazen biyolojik bir karakter alır ki çok tehlikelidir. Japonlardaki Harakiri gibi.

İlmi otorite sahiplerinin bir çok ilmi hakikatleri skolastik zihniyetle dejenere olduğundan, ileri sürmek arzusunda olduğumuz tezden, bir müddet uzaklaşmak mecburiyeti vardır. Gelecek yazılarımızda bu hususlara devam edilecektir.

İnsan denilen garibe iki cevherden ibarettir.

1- Maddî dediğimiz cevherler

2- Ruhî dediğimiz cevherler

l.Maddî cevherler, doğrudan doğruya bulunduğu, doğduğu muhite bir takım fizikî, mıknatısı, cazibevî, iklimî, mevsimî, gıdaî faktörlerle bağlı ve onların esrarlı nizamı altında işler.

Bu işleme, bir nevi maddî cevherlerin itaat etmesi lâzım bir muhafazakârlıktır.

Bu tabiî ve muhafazakârlık maddî cevherin inkişafı sırasında itiyadi olarak kabul ettiği veya etmeğe mecbur olduğu bir kanunî tabiidir ki, canlılık mekanizmasının normal işlemesini intac edecektir.

Bu maddî ve tabiî muhafazakarlık bir takım kollara ayrılır.

1- Coğrafî i’tiyad

2- İklimî i’tiyad

3- Mevsimî i’tiyad

4- Ziraî i’tiyad

5- Gıdaî i’tiyad

6- Harekî i’tiyad

7- Fizyolojik i’tiyad

Bu tiyatlara bağlı kalan maddî cevher normal bir nizamla işler ve inkişafını tamamlar. Böylelikle insanın morfolojik ve uzvî temeli kurulmuş olur.

Bu i’tiyadtan bu maddî ve tabiî muhafazakârlıktan ayrıldıkta maddî cevherlerin fonksiyonları düzensizleşîr.

Anormal diyebileceğimiz aksaklıklar gösterir, yahut da tamamiyle yıkılır.

1- Coğrafi i’tiyad, kuzey kutbunda yaşayan maddî bir cevherin üstün mezkur cevhere tesir edecek ve üzerinde değişiklikler meydana getirecek hâller düşünülmelidir.

Nebat, hayvan, maden bile buna inkıyad etmeğe mecburdur.

Bir hurma ağacı kutupta yetişemez, bir Arap kutupta yaşayamadığı gibi. Bir aslan da aynıdır, iklimi değişikliklerinin gayri tabiî nevesanlarına karşı da her topluluğun tabiî olarak kabul ettiği bir spor ihtiyacı vardır.

Bu da maddî uzvun tabiî aksaklıklarda şaşmaması için uzvî bir yaylanmayı sağlaması içindir. Coğrafi ve iklimi faktörlerin maddî cevherin şekli üzerine tesirleri vardır.

Ilıman iklimlerdeki hayvanat ile soğuk ve sıcak iklimlerdeki hayvan ve bitkilerin morfolojik oluşmaları düşünülmelidir.

Bu alışkanlıktan ırkî ve irsî, objektif ve morfolojik karakter tipleri husule gelir.

2- İklimi alışkanlık, bu alışkanlık sıcak yerlerde şehvaniyetin fazlalığını ve erken bulûğa ermenin, soğuk yerlerde ise daha mutedil kalmasının en büyük amilidir.

Eskimo kadınlan kışın uzun aylar âdet görmezler.

Sıcak ve soğuk, bedeni refleks üzerine tesirleri belirgindir.

Sıcak iklimlerdeki ve soğuk iklimlerdeki Golfistirim gibi tabiî hadiseler de vücud reflekslerine tesirden geri kalmaz, bunlara İngiliz ırkının soğukkanlılığı, Arap ırkının asabiyeti belirgin birer misal olarak söylenebîlir...

Geçen yazılarımızda sıraladığımız alışkanlıklar bünyesine maddî cevherlerinin, dünyada câri her türlü kimyevî, fizikî kanunlarla denge temin etmesi ve bu sûretle de canlılığın işleme mekanizması kurulmuş oluyor.

Bu şartlar dahilinde işleyen canlının bu işleme mekanizması üzerine ruhî cevherlerin kurulması gelir.

Bu cevherler, her fertde maddî cevher için diğer yazılarımızda saydığımız hususların esaretine tamamiyle inkıyad etmiş bulunmasından, o muhitin fert yığınları ırkı ve sakinleri teşekkül eder.

Kaba olarak dünya, soğuk, ılıman ve sıcak iklimler olarak sınıflandırılırken bu iklimlere has maden, coğrafi durum, nebat, hayvan ve insan şekli bakımından türler gösterdiği belirgin şekilde görülür.

Bu çeşitli iklimlerde herhangi bir maden, nebat ve hayvanın varlığı bunları o iklime tabiî olarak intibak ettirilmiş olduğundan, bunları topyekün başka bir iklime naklettiğimizde, ya dejenere olurlar veyahut hayatları sona erer.

Bir Arabın soğuk iklimlerde yaşamaması, aksi olarak bir eskimonun sıcak muhitlere intibak edememesi yüzünden ölümü muhakkaktır.

Sıcak iklim ağacı olan hurma kuzeyde olmaz.

Bir kuzey Ren Geyiğinin sahra-yı kebirde yaşamadığı ve tabiî olarak yetişemediği gibi...

Bu husus göz önüne alınacak olursa diğer yazılarımızda bahsedilen i’tiyadların menşeleri, çevreye tabiî bir intibak mecburiyetinin formüle edilmiş birer ifadeleridir.

İşte dünyanın teşekkülünden ve insan neslinin dünyada zuhurundan beri, insanlık tabiî İstifa hamleleriyle, çevresine adetâ görünmeyen ve canlılığın devamını temin eden bir takım tabiî i’tiyadlarla bağlanmak mecburiyetindedir.

Çevreye uymak sûretiyle teşekkül eden bu insan kitleleri bu muhtelif farklara göre, dünya sakinleri içinde ırkları meydana getirmiştir.

Çeşitli iklimlerde bulunan aynı cins bitki ve hayvanlarda nasıl ki “Morfolojik” değişiklikler gösteriyor, insan ırkları arasında da bu değişikliklerin esas iklimi ve muhiti faktörlerin canlı üzerinde meydana getirdiği tabiî sonucudur.

Muhite uyan insan o çevrenin kendisine verdiği bir tipe, bir karaktere ve o çevrenin kendisinde meydana getirdiği maddî ve ruhî an’anelere bağlı kalması, o ırkın veyahut o milletin ecdadından gelen karakterini korumaya en büyük sebeptir.

Dedelerimizden tevarüs yoluyla bize kadar gelen bünyevî ve an’anevi intibak fonksiyonlarımızı adetâ terk etmiş, onlar kadar kullanmamaktayız.

Bu fonksiyonları çevreye fizyolojik mekanizmaları yolu ile değil de, kendi zekâmızın yaratmış olduğu mekanizmalar vasıtasıyle uydurmaktayız.

Fennî medeniyet bize uzviyet içi mekanizmamızı korumak için, tabiî usullerden daha zevkli, daha az zahmetli olan vasıtalar vermiştir.

Günlük hayatımızın şartlarını hemen hemen değiştirmez bir hâle sokmuştur.

Adalî çalışmayı, beslenmeyi, uykuyu adetâ standardize etmiştir.

Bu sûretle maddî ve mânevî mes’uliyet ortadan kalkmıştır.

Bundan dolayı da adalî, asabî, devranî ve guddevî bütünlüğümüzün faaliyet tarzı tamamiyle normalden başka bir şekilde çalışmağa mecbur kalmıştır.

Kış ve yaz, uzviyetimizin fizyolojik oluşlar silsilesini artık tahrik zorunda değildir.

Adalî çabalar ve bundan vücud fonksiyonları üzerinde meydana gelecek değişme ve ekzersizler ortadan kalkmıştır.

Hayat alelade şartları içinde, yerini bugün makineye bırakmıştır. Günlük hayata mahsus adali yaşayışımızdan ayrılmakla vücud organ ve makinelerimizin iç muhitteki sabitliğini idame için, durmaksızın yapmakta olduğu hareketleri de hiç farkına varmadan ortadan kaldırmış bulunuyoruz.

Adaleler şeker ve oksijen sarfeder.

Bundan hararet hasıl olur.

Deveran eden kanın içinde artık olarak süt asidi bırakılır.

Uzviyette değişikliklere intibak edebilmek için kalbimizi, ciğerlerimizi, pankreas ve iç ifraz guddelerimizi ve nihâyet sinir sistemimizi tahrik etmek zorundayız.

Bu tabiî fonksiyonlar inip ve çıkma çalışmalarını yapamadıkları zaman, beraber bir sinir dengesizliği ortaya çıkıyor.

Dişlerin fazla çalışması, çene adalelerini faaliyete getirir ve çenenin teşekkülünde önemli rol oynar gıdalar kompirme hâle geldikçe, yüzün fizyolojik düzeni seneler geçtikçe, çiğneme fiilindeki ekzersizlerin azalmasından, çene yapısı değişir.

Beslenmede zamanında lâzım olan gıdalar kullanmayıp, gelişi güzel fennî ve medenî icablara uyularak ayarlanırsa, vücud içinde bir takım gizli hadiselerin tahrik edilmesi ortadan kalkar. Konserve fabrikaları, bugünkü medeni insanların mevsime göre tabiatın hazırladığı vücuda lâzım gıda intibakını ortadan kaldırmıştır.

Teshin vasıtaları vücud mekanizmasına lâzım olan mevsim irtibâtını yok etmiştir.

Tenvir vasıtalarının tekâmülü gece hayatı denen büyük bir mevzu’u ortaya atmıştır.

Nakil vasıtalarının baş döndürücü sür’ati kalbin ve iç muhitin tedrici intibak mekanizmasını bozmuş ve bir çok fonksiyonel diyebileceğimiz hastalıklar cümlesini doğurmuştur... Elektrik’in keşfi insan hayatının istirahat ve uyku ile geçen gece kısmını kolaylaştırmış, sun’i ışık altında binlerce eğlenceler ve gece hayatı, medeni insanı tabiî olarak bu intibak muhafazakârlığından uzaklaştırmıştır.

Medenileşen insan tabiatın herkes tarafından müşahede edilen intizamından ayrılmıştır. Yukarıda bahsettiğimiz gibi teshin vasıtalarının tekâmülü mevsim irtibâtını ortadan kaldırmış, bu cihetle medeni insanın mesken hayatı her sene aynı yeknesaklık içinde geçmek zorunda kalmıştır.

Dedelerimizin yaylaya çıkma ve zaman zaman yer değiştirme olayları bu görünmeyen ve vücud için lâzım olan inkıyadın en bariz kollektif misalidir.

Konserve fabrikalarının icadı insanı tabiî gıda irtibâtından uzaklaştırmıştır.

Kışın alınan gıdalar daha ziyâde yağlı ve nişastalı gıdalardır.

Yazın, sebzeler ve vitaminli gıdalardır.

Tabiatın insan vücuduna icabeden ve bir intizam altında istihlak edilecek gıdaları ve türlerini mevsiminde hazırlamaktadır.

Sıcak muhitlerde yaşayan Arap’a 3-4 hurma günlük gıdasına kâfi geldiği hâlde diğer memleketlerde yaşayanların istihlak ettikleri gıda miktarı pek fazladır.

Nüfus hadisesinde soğuğun tahrik edici büyük bir tesiri olduğunu herkes bilir.

Soğuk dahili uzuvlara, bozucu asablara tesir ederek onların çalışmalarını teşvik eder.

Mevsim değişmelerinin oldukça bütün hayvanatta kuşların bazılarının göçleri hayret vericidir.

Bu yine tabiî kanunlara vücud fonksiyonlarına uydurmağa ne kadar bağlı kalmak sevk ve tabiisinde olduklarının bir ifadesidir. Sibiryada halkın kış meşguliyeti uyku ile geçer, yine kış uykusuna yatan hayvanların gıda ihtiyacı nasıl oluyor da aylarca bertaraf ediliyor?

Doktorlar gıda almak hususunda mevsimlere hiç bakmadan ince teferruata kadar giderler. Ecdadımızın bilmeden bağlı kaldıkları yemek zamanı dikkat çekicidir.

Hastalıklar hayat denilen dengenin bozulmasıdır.

Bazı hastalıklarda iklim değiştirme ile iyi olacakları fikri çok eskiden beri bugüne kadar intikal etmiş ve bu günün tabibinin kabul ettiği bir hakikattir.

Hava dahilinde muallak bir hâlde bulunan mikropların durmalarına veyahut onlara iklimin tesir derecesine vücudda meydana getirdiği küçük düzenlenme fonksiyonuna göre bu hâl izah edilebilir.

Tabiî kanunlardan medeniyet hamleleriyle ayrılan insanlara karşı tabiatın intikamı büyüktür. Hızlı vasıtaların icadı, mesafe kavramını hemen hemen ortadan kaldırmıştır.

Saatte yüzlerce kilometre giden uçaklar, otomobiller, otoraylar dahilinde bulunan canlı varlıklar çok kısa bir zamanda manyetik, kozmik ve atmosferik değişiklikler gösteren çeşitli nasiyelere giriyorlar.

Acaba bu hâlin çok seri değişmesi insan uzviyetinde ani olarak çevreye intibakı yaratabiliyor mu?

Yani çevreye intibak denilen hemen hemen canlıların bir karakteristiği gibi sayılan hâleti yaratabiliyor mu?

Yaralamıyorsa mahzurlu bir hâl olduğu bediî olmakla beraber bu ani değişiklik vücudda iz veya tedrici anormal bir vaziyet meydana getiremez mi?

Meteorolojik hadiseler:

Rutubet, soğuk, sıcak, mevsimler, kar, kozmik elektrikiyet gibi hâllerdir.

Bu hadiselerin salgın hastalıklarda tesirleri bariz bir sûrette müşahede edilmektedir, öyle kimseler vardır ki kar yağmaya veyahut hava bozmağa başladığı zaman kendilerini hasta hissederler, hatta yatağa bile düşerler.

Titreme hâlleri, umumi bitkinlik, hatta ani bayılma hâlleri görülmektedir.

Atmosfer rutubetinin uzviyet üzerine büyük tesiri mevcuttur. Rutubet hava dahilinde yalnız su buharı hâlinde olmayıp muhtelif kuturda ve elektriki hâmil küçük parçalar şeklinde yağmur damlacıklarında, sis damlacıkları küçük büyük iyon hâlinde bulunur.

Burun zarı, ciğerlerin en son uçları kan ile havayı nesiminin hududunu teşkil ederler.

Burada bir çok hassas sinir uçları bulunmaktadır.

Rutubet damlalarının elektrik hamulesi bu uçları tahriş eder.

Menfi hâmule taşıyan rutubet namluları uzviyetin bütün mâyi’ aksamı muhitine intikal ettiği zaman orada müsbet hamuleye tesadüf edemezse o muhitte pamuk manzarasında ve boşlukta kalan bir çöküntü meydana gelir, işte soğuk almaları bazı insanların çabuk nezle olmaları bu düşünce ile aydınlanabilir.

  1. Haziran.l947 Bozüyük gazetesi Sayı: 16

İ’tiyad : (İtiyat) Alışkanlık. Huy. Âdet. Âdet edinmek.

An’ane : Âdet, örf. * Ağızdan nakledilen söz, haber.

Kütlevî : Tüm kütleyle ilgili.

Salahet : Sâlihlik, günahsız ve temiz oluş, dindarlıkta çok ileri olmak hâli.

Şuûr : Anlayış, idrak. Vicdan. Hiss-i zâhirle duymak. * Nefsin mânâya ilk vusul mertebeleridir. (E.T.) * Kendi varlığından haberi olma. * Bir şeyi hoşça tanıma. * İnceliklerini iyice idrak etme. *

Salabet : Metanet, katılık, sulbiyet. * Peklik, dayanma. Sağlamlık. * Mukaddesatı korumak hususunda cesaret, metanet ve sebat gibi sıfatlarla muttasıf olmak. (Bunun zıddı: Lâübalilik) (Bak: Dimağ)

Tazyik : Daraltmak, sıkıştırmak. * İcbar etmek. * Sıkıntı ve ızdırab vermek. * Zorlama, baskı. * Fiz: Bir kuvvet harcayarak yapılan basma veya itme işi. Basınç. Katı cisimler, üzerine konuldukları satıhlara; sıvılar, içinde bulundukları kabın hem dibine ve hem de yanlarına; gazlar ise, içinde kapalı oldukları kabın her tarafına basınç yaparlar.

Hodbin : f. Başkasına hak tanımayıp, kendi lezzet ve menfaatını tâkib eden. Bencil. Enaniyetli. Kibirli.

Cazibe: Çekme kuvveti. * Mc: Letafet zamanı. Hüsn-ü cemal.(Hareket harareti, hararet kuvveti, kuvvet câzibeyi tevlid eder gibi bir âdet-i İlâhiyye, bir kanun-u Rabbanidir. Mek.)

Muhafazakâr : f. Koruyucu. * Dinî amel ve işlere muhabbet eden. Dinî inanışında sağlam olan ve değiştirmeden muhafaza eden yüksek ve sâdık insan.

İrsî : Miras ile alâkalı, irse âit ve müteallik.

İnkıyad : Boyun eğme. Muti olma. Teslim olma. İtaat etme. İmtisal.

Muhit : İhata eden. Etrafını kuşatan, çeviren. * Etraf. Çevre. * Büyük deniz. Okyanus. * Mc: Büyük âlim.

Bünye: Bir şeyin vücut yapısı. Vücut, beden. Fıtrat. * Şekil, tarz, sûret.

İntibak : (Tıbk. dan) Uygun olmak, muvâfakat. Mutabık, mümâsil ve muvâfık olmak.

Tarz : Usul, şekil, üslub. * Yol. Hey'et.

Uzviyet : Uzuv oluş. Canlılık. Canlı uzva ait.

Adalî : Kasla ilgili.

İdame : Devam ettirmek. Dâim ve bâki kılmak Standardize :

Asabî : Sinirli. Öfkeli. Sinirle ilgil.

Ekzersiz :

Tahrik : Kımıldatma. Kımıldatılma. Yerinden oynatma. Hareket ettirme. * Gr: Cezimli bir harfi harekeli okuma. * Yola çıkarma. * Azdırma, kışkırtma. * Uyandırma.

İfraz : Ayırmak, tefrik etmek. Ayrılmak. Salgı.

Tedrici : Azar azar, derece derece ilerlemek. Birisini bir şeye yavaş yavaş vardırmak. Fonksiyonel : iş yapıcı.

Kollektif : ortaklaşa.

Teferruat : Bir şeyin bütün incelikleri, ayrıntıları.

Atmosferik : Atmosferle ilgili, cevvî.

Kozmik : Evrenle ve onun genel düzeniyle ilgili:

Manyetik : Mıknatısla ilgili, kendinde mıknatıs özellikleri bulunan.

Mahzurlu : Hazer edilecek şey. Özür. Korkulacak şey. Müsaade olmayan. Mâni. Çekinilecek şey.

Bediî : (Bedia) Eşi, benzeri olmayan. Hayret verici güzellikte olan. * Garib. Acib. * Benzeri olmayan şeyleri vücuda getiren. Kimseye benzemeyen. İcad edici olan. * Hâlık ve Hallak-ı Cihan olan. * Beğenilen. * Yeni bulunmuş ve görülmedik tarzda olan. * Edb: Sözün garib ve güzel olması hâli.

Nevesan : Kımıldama, hareket etme.

Âmil : Yapan. İşleyen. *Sebep Sahra-yı kebir : büyük Sahra çölü.

Tevarüs : Mirasa konmak, birisine diğerinden irsen geçmek. Miras yemek.

Teshin : Isıtmak, soğukluğunu gidermek.

Tenvir : (C.: Tenvirât) Aydınlatma. * Bir şey hakkında bilgi verme. Bir şeyi münevver kılma. Nasiye : Görünüş.Çehrenin gösterişi, alın, yüz.

İstihlâk : Boş yere harcamak. * Yeyip bitirmek. * Müstahsilin yaptığı istihsali alıp kullanmak.

Muallak : Askıda. Hakkında karar verilmemiş, hâllolunmamış. * Havada boşta duran. * Sürüncemede kalmış iş.

Kutur : Taraf. Canib. * Nahiye. Mahal. Arzın veya semânın bir ciheti. * Çap. * Bölük. Bölge. * Geo: Dairenin merkezinden geçip onu iki müsavi kısma bölen doğru parçası, çap.

Hâmil : (Hâmile) Yüklü yüklenmiş. * Gebe. * Taşıyan, götüren. * Hâiz. * Mâlik, sahib. * Uhdesinde bir poliçe bulunan.

Hâmule : f. Yük. Yük taşıyan nakil vasıtalarının yükü.

Mâyi’ : Akıcı. Akıcı madde.