VAHİY -İLHAM -İLKA’ –FEYZ

VAHİY:

Emir ve Arzu-yu İlâhinin sessiz sözsüz, kelimesiz vasıtalı olarak Resûlullah'ın kalb-i mübareklerine ilka’ edilerek Resûl'ün ağızlarından çıkan ve ses hâlinde tecellî eden -ki bunlar Kelâm-ı İlâhidir- vahiy peygamberlere vâki’ olur ve son bulur.

İLHAM:

ALLAH'ın bütün mahlûkat ve insanlarla ruhuna zamanı geldiği zaman ilka’ olması için devamlı olan İlhamat-ı İlâhiyedir. ilham devamlıdır.

Ona erişmek ve ondan hisse almak için temizlenip o ilhamatı alabilecek seviyeye erişmek lâzımdır.

İLKA’:

Lügat mânâsı i’tibarı ile, bırakmak demektir. Bu İlka’hat-ı İlâhiye daima mevcuttur.

Hem maddedeki intizamda, işleyişde görünür, hem de görünmeyen mânevî tarafta sezilir. Bu ilka’ata erişmek gerek...

Yani yaratılış icabı insan kendini ALLAH'ın istediği yolda hazırlarsa ona bu ilka’at vâki’ olur.

O zaman insanın nefsinde husule gelen şeye “FEYZ” denir.

Feyzi târif kısaca şöyledir:

Nefsi insaniyeye vuku bulan İlka’at-ı İlâhiyye...

Bunların hepsi Resûlü Ekrem'in ruhaniyeti ile yıkanabilmek imkânına kavuşmuş mübarek kimselere vâki’dir.

Dünyada tek bir ma’bed vardır.

O da insan vücududur.

Bu vücud bir mekândır.

Kendini temiz tut!

Bu mekânda, yani cesed mekânında “lâ mekân”ı temsil ediyorsun unutma!..

İnançlarını isbata uğraşma!

İspat, varlığından şüphe edilen meçhullerin aranma yoludur.

Âlemde, akıl ersin ermesin mânâsız birşey yoktur.

Mânâsızlığın bile mânâsı vardır.

Gayba inanmak demek; aklın yetmediği hududun ötesini bilmek demektir.

Bu da aklın hududu dışına çıkmamağa uğraşmağıdır.

Akla hakaret olmasın diye.

Aklı sana büyük bir nimet olarak bahşedene isyan olur ki küfürdür.

Onun için Kur’ân-ı Kerim gayba inananlara indirilmiştir.

Bundan dolayı :

“her ne sûretle olursa olsun kurtulmak için tek ümit dahi olsa, yalana baş vurmayınız!” buyurmuştur Resûlü Ekrem.

Temiz bir insanın vicdanını ferahlandıran her şey sevabdır, içi kemiren şey ise günahtır. Her duyduğun bu mihenkdeki habere hürmet, kibirsizliğin delilidir.

Hürmet, İlâhî bir hasletin insanda kalmış bir tezahürüdür. Doğuşundan Nebîliğine kadar bir toz, leke bulamazsın Resûlde, öyle olmaya savaş!..

“O peygamberdir!” deme.

Sen de “ahsen-i takvim” yaratıldın.

Böyle olduğunu sana öğretmek için gönderildi O...

İnsan gerçek tehlike ile karşılaşmayınca kimsenin ne yapacağını kimse bilmez.

Vicdanı ferahlandıran şey sevabdır, içi kemiren şey günahtır dedik. Bu ferahlamada irade yoktur.

Aynı zamanda elde olmayan İlâhî bir sevgi ve anlaşılamayan, idrak edilemeyen buzlu bir mesuliyet vardır.

ALLAH'ın emrinden olan ruhun idraksiz olarak kendi, kendi mevcudiyetini hissetmesidir.

Rahmeti hududsuz olan “RAHMÂN” O.

Hududsuz merhameti olan “RAHÎM” O.

RAHMET: Vicdan Rahmetin aynasıdır.

MERHAMET, bu Rahmetin kulun tahammülü kadar tecellîsini gösterebilmeğidir.

Vahiy : Bir fikrin, bir hakikatin veya emrin Allah (C.C.) tarafından Peygambere bildirilmesi. * Lügatte vahiy: Kelâm, kitap, işaret, irsal, ilham, ifham, emir, teshir, bir şeyi harfiyyen i'lâm, bazı hususi maksadları tebliğ gibi mânalara gelir. * Şeriatta vahiy: Dilediği ahkâmı, esrar ve hakaikı Peygamberan-ı Zişanına rüya, ilham, kitap, irsal-i melek yollarından biriyle Cenab-ı Hakk'ın bildirip ifham buyurması demektir

İlham : Allah tarafından kalbe gelen mâna.

İcab : Lâzım. Gerekli. Lüzum. Sebeb olmak. * Ist: Akitlerde ilk söylenen söz. Bir mal sahibinin müşteriye karşı, "Bu malımı sana şu kadar paraya sattım" demesidir. Müşterinin de kabul etmesine dair olan sözüne "kabul" denir. Şer'i ıstılahta buna "icâb ve kabul" denir.

Vâki’ : Olan, düşen, konan. Mevcud ve var olan. * Geçmiş olan, geçen.

Feyz : (C.: Füyuz) Bolluk, bereket. * İlim, irfan. Mübareklik. * Şan, şöhret. * İhsan, fazıl, kerem. Yüksek rütbe almak. * Suyun çoğalıp çay gibi taşması. Çok akar su. * Bir haberi fâş etmek. * İçindeki düşüncesini izhar etmek

Ma’bed : (Mâbet) (İsm-i mekân) İbadet edilen yer. (Mescid, câmi gibi)

Lâ mekân : Mekanı Halkeden ALLAH Tealânın tarafı.

Meçhul : Bilinmeyen. Belli olmayan.

Ferah : Şen, sıkıntıda olmayan. İç açıcı. Şenlendiren. * İnşirah. Sevinç.

Mihenk : (Mihek) Altının ayarını anlamaya mahsus bir taş. Ölçü. İyiyi kötüyü ayıran, ayar âleti. * Mc: Bir insanın kıymetini, ahlâkını anlamaya yarayan vasıta.

Haslet : Huy. Ahlâk. Yaradılıştan olan tabiat.

Tezahür : Meydana çıkma, belirme, görünme. Gösteriş. * Birbirini korumak, birbirine arka olmak. * Arkalaşmak; yâni birbirine yardım etmek. * Avretine zıhar etmek, yani zevcesinin arkasını validesinin arkasına teşbih ederek "zuhruki kezuhri ümmî" demek

Ahsen-i takvim : En güzel kıvama koyma. * Cenab-ı Hakkın her şeyi kendisine lâyık en güzel kıvam, sıfat ve sûrette yaratması. İnsanın en yüksek ve câmi isti'dâd ve kabiliyetlerde ve en güzel sûrette yaratıldığı.

"Lekad halaknel'insane fiy ahseni takviymin : Biz insanı en güzel biçimde yarattık.” (Tîn 95/4)

Tecellî : Görünme. Bilinme. * Kader. * Allah'ın (C.C.) lütfuna uğrama. * İlâhi kudretin meydana çıkması, görünmesi. Hak nurunun te'siriyle kulun kalbinde hakikatın bilinmesi.

İlka’ : Koymak, bırakmak. Terk etmek. Öne atmak.