Sadaka emir değildir.
Mânevî mecburiyet ve mesuliyet korkusu yoktur.
Sadakanın zenginlik, mal, servet, para ile alâkası yoktur.
Sadaka; sözle, güzel lâflarla, iyi hareketle, yardımla, dua ile, her şeyle olur.
Sadaka, oruçdan efdaldir.
Resûl-ü Ekrem sadaka kabul etmezdi.
Kimsenin rızkına müdahale etmemek için.
Sadaka, zekâtdan büyüktür.
Sadakadan hisse alınması için zekât emrolunmuştur.
Sadaka azaba müteveccihtir.
Mal, paraya değil.
Rızık artıklarından sadaka verilemez.
Eski pantolon, ayakkabı, ceket, ölü elbisesi ve malzemesi sadaka olmaz.
Belki yardım olur.
Dünyada kalır.
Sadaka “ahsen” olmalıdır.
Sadaka mânâ i’tibariyle HAKK’ın Er REZZÂK olduğunu tasdik etmek. Şükretmek, HAKK’ın emirlerine bilhassa zekâtın mikroskobik nüvesidir.
Zekât emirdir.
Bu emre itaatin altında ALLAH’a hakiki iman ve peygamberi tasdik vardır.
Bunların altında da ALLAH’ın rıza ve sevgisi gizlidir.
Emrin yapılmaması düşüncesi imanın hakiki olmadığını ve ALLAH’a karşı isyan hâlini doğurur ve insanda mânevî mesuliyet korkusunu kaldırır.
Zekâtı verilmeyen mal, servet, paranın verilmeyen kısmı da helâl değildir.
Haram mıdır?
Onu söyleyemem.
Namaz, oruç, hac, zekât, bunların hepsi dünyada kullara farz olduğunu bildiği hâlde bunları yapmadığından dolayı azap yoktur.
O azabı dünyada çeker.
Fakat zekât vermediği takdirde sorgu vardır.
Sorgunun sonu gelmez.
Azap çekilir biter fakat sorgu öyle değildir.
“Ebediyyen azapdadır”.
Bu sorgunun ismidir...
Mubah, helâl, câiz değildir gibi kelimelerin mânâları haramdır. Günahdır demek değildir. Bu iş islamın en ince meselelerindendir.
Haram, helâl, günah, sevab, ecir, mubah bunları bilmek hem de çok iyi bilmek lâzımdır.
Bunlarda küfre kadar, inkâra kadar giden anlaşılması güç ince tehlikeler gizlidir.
ALLAH’a seksiz şüphesiz inanmanın ve inkârın dönüm noktasıdır. “Kur’âna” mubah giremez.
Bahane aramak için göt atmadır bunlar!..
MUBAH:
Ne haram ne helâl olan herşey Kur’ânda açık olarak varsa evet... Söze, lâfa, uydurma güzel lâflara bakma!..
Buradan bakarak anlayamazsan öteden bakarak buradakilerini görüp bilenlerden öğrenmeye çalış!
ECİR:
Âhirete ait mükâfat.
Mükâfatın mahiyetini ne olduğunu bilmiyoruz.
Kul ile HÂLİK’i arasında gizli bir sırdır.
SEVAB:
Mucib-i ecir olan fiil, sevab kulu ecre namzet yapar.
GÜNAH:
İnsanın kıymetini korumak için kendi kendine hakaret etmemesi için yasak olan herşey, her hâlet her türlü duygu ve söz.
FARZ:
Yapılması kâfi olan şeyler.
Farzda mecburiyet yoktur.
HAKKa yanaşmak için bu mecburiyet vardır.
VÂCİB:
Yapılması zaruri olanlar.
Meselâ kalb kırmak günah.
Gönül almak sevab.
Vâcib ha bu kelimenin içinde gizlidir.
KÜFÜR:
ALLAH’ın kudret ve güçlerinden şüphe etmek demektir.
HAKK’ın kudretsiz olduğuna hükmetmek demektir.
Aklı insana veren ALLAH’dır.
En büyük bir nimetdir.
Aklı verene akıl ile hücum etmek küfürdür.
Bu kimse bulur gibi kâfirdir.
Her yapacağın veya yaptığın işlerde sevab ve günah arama. İnsaniyetine hakaret etmiş olursun.
Onu ancak ALLAH takdir eder.
“Sizin yegâne yardımcınız ALLAH’dır” âyet.
Yardımcınız “Benim” demiyor.
Niçin?
Neye karşı yardımcıdır?
Sanki âyetde başka bir yerden kullara:
“Sizin yardımcınız yalnız ALLAH’dır” buyruluyor.
“Yardımcınız yalnız “benim” hitabı olursa:
“Kime karşı?” suali ortaya çıkar.
O zaman başka bir yerden gelecek âfet, dert, düşman için :
“Ben arkanızdayım! Ben ona karşı koyarım!” mânâsı çıkar ki hâşâ böyle şey olmaz. Bu :
“Ben sizi yarattım.
Akıl, irade verdim,
Nefis vererek serbest bıraktım.
Bu serbestiyet sırasında kâinatdaki kanunlar “maddî ve mânevî” bunlar Sünnetullahtır. Bunlardan tevakki ve kaçmanız için sebep ve hududlar koydum. Bunlar benim kanunlanmdır.
Onlar da sizin yardımcınızdır!” demektir.
“Bundan dolayı yegâne yardımcınız o kanunları koyan “ALLAH” dır!” demektir...
Mutlak hakikat ALLAH’dır.
Her şeyin HÂLİK’ı O’dur.
Fakat her şey O değildir.
Her şey O’ndandır,
Kâinat esrarengiz bir kitaptır.
Gökyüzüne İlâhî hiyeroglif olan yıldızlarla bu kitap yazılmıştır.
Garip amma doğru bak:
Namazı terk, mi’racı ve haccı bir nevi inkârdır.
Resûlü Ekrem’i tasdikde şüphe vardır demektir.
Tavaf, Hacer’den başlar, orada biter.
Soldan sağa Kâbe’ye sol taraf verilerek tavaf yapılır.
İhram hâlinde erkeklerin başını örtmesi haramdır.
Kadınların da örtmek farzdır.
Haccın sırrı mi’racda gizlidir.
Mi’rac da namazda gizlidir.
Söz burada durur.
His ve duygu başlar.
Onun lügati başkadır.
Erkeğin başını örtmesi haramdır dedik.
Kadının örtmesi farzdır “ihram hâlinde iken”.
Aha bunun içinde de kadın ile erkeğin İnd-i İlâhideki kıymet ve mertebesi gizlidir.
Hac emir hâlinde bir umredir.
Ziyâretdir.
Hacda umre.
Umrede hac gizlidir.
İtiraz etme! Lâfı beyenmezsen zedeleme!’
Umre, hac emrinin değişmez ulûhiyetinin emirsiz şeklidir.
10.05.1986. Cumartesi
Mesuliyet : Mes'ul olma hâli. Yaptığı iş ve hareketten hesap vermeğe mecbur oluş.
Sadaka : Allah rızâsı için fakirlere verilen mal, para, ilim gibi insanın muhtaç olduğu her hangi bir şey
Efdal : (Fazl. C.) Ziyadeler, fazlalar, çoklar. * İhsanlar, ikramlar, iyilikler, meziyetler, hünerler.
Müdahale : İşlere ve lüzumlu hallere, icabettiği için karışmak. Zararlı bir hal var ise, işe karışıp zararın define çalışmak. * Araya girme. Sokulma.
Müteveccih : Yönelmiş, dönmüş. Bir yere doğru yola çıkan. * Birisine karşı iyi düşünce ve sevgisi olmak. İhsan ve iltifat üzere olmak. * Pir-i fâni olmak.
Azab : Dünyada işlenen suç ve kabahate karşılık olarak âhirette çekilecek ceza. * Eziyet. Büyük sıkıntı. Şiddetli elem.
Ahsen : En güzel. Çok güzel.
Nüve : Çekirdek, asıl, menba.
Câiz : Mümkün, olur, olabilir. * Fık: Yapılması sahih ve mübah olan herhangi bir fiil veya akit.
Ecir : (C.: Ücur) Bir iş, bir hizmet mukabilinde verilen şey. * Ahirete aid mükâfat, hayır ceza. * Ücret, mukabil, karşılık. Sevab. * Tıb: Kırılan bir uzvun sarılması.
Mubah : (İbâhe. den) İşlenmesinde sevab ve günah olmayan şey. * Fık: Yapılması ve yapılmaması şer’an câiz bulunan şey. (Yemek, içmek, uyumak gibi.)
“Ve ma entüm bi mu’cizine fil ard ve ma leküm min dunillahi miv veliyyiv ve la nasiyr : Yeryüzünde (O’nu) âciz bırakamazsınız. Allah’tan başka bir dostunuz ve bir yardımcınız da yoktur.” (Şûrâ 42/31)
İhram : Hacıların örtündükleri dikişsiz elbise. * Yün yaygı. Büyük yün çarşaf. * Fık: Hac veya umreyi yada her ikisini eda etmek için mübah olan şeylerden bazılarını nefsine menetmek ve onlardan sakınmak.
Umre : Ziyâret. Hac mevsimi dışında Kâbe’yi ve Mekke ve Medine’deki mukaddes yerleri ziyaret etmek. Ist: Kâbe-i Muazzama’yı tavaftan ve Safâ ile Merve denilen iki mukaddes mevki arasında sa’yetmekten ibarettir. Farz olan hacca Hacc-ı Ekber denildiği gibi, Umreye de Hacc-ı Asgar denilir. Cuma gününe tevafuk eden hacca da Hacc-ı Ekber denilir.