Her şey fânidir.
Kâinatdaki varlıkların sonu vardır.
Doğar. Yaşar. Ölür...
Canlı cansız her şey bu kanun içindedir.
“Hastalıklar insana HÂLİK tarafından verilen hediyelerdir.” Hadis-i kudsî.
“Tedavi olunuz.” Âyet.
“Herkes ölümün tadını tadacaktır.” Âyet.
“Ecel ne erken, ne de gecikir.” Âyet.
TEDAVi: Edviye, perhiz, bazı gıdaları muayyen bir müddet almamak,
EDVlYE: Madenlerden, nebatlardan elde edilen her türlü devâlar. Merhemler. Şuruplar. Macunlar. Haplar. Banyolar. Sıcak ve soğuk tatbikat... iğneler. Serumlar ve birçok ilâçlar.
Kan nakli.
Organ nakli Doğum kontrolü.
Kürtaj.
Bunlara müracaat ölümden korkudur.
Bunlar insanlara helâl değildir.
Yani yukarıda biidirilen âyetlere, emirlere isyandır.
Bu sözlere hemen itiraz edilecektir.
Doğrudur.
Faydaları anlatılacak.
O da doğrudur.
“Tedavi olunuz” âyetindeki emir söylenecektir. O da çok doğrudur.
“Ömür ne kısalır ne uzar.”
“Herkes ölümü tadacaktır.” Âyetleri vardır.
Bunlar yukarıdaki ifadelerle ileri derecede çelişiyor.
Hangisi doğrudur.
Çelişmeden çıkan netice ne?..
Onu söyle bakalım.
O zaman konuşalım gel!..
Bunların hepsi ölümden korkudur.
Niçin bu korku?
Bu korkudan inanç yoksulluğu ve isyanı vardır.
Tedavi olmak, ölmemek için değildir.
Hayatda bilemediğimiz sebeplerden husule gelen rahatsızlıklarda acıyı dindirmek, ağrıdan ötürü “isyana gitmemek için” tedavi olmak.
Hani çok acı çekenlerin :
“Ölsem de kurtulsam!” sözü var ya...
Organ nakli doğru değildir.
Helâl de değildir Bazı hâllerde küfürdür Bazı hâllerde haramdır
Küfür, ALLAH’ın koyduğu nizama kıymet vermemek.
Haram, ALLAH’ın koyduğu kanuna karsı gelmek demektir ki bu da isyandır.
Böyle şey olur mu?..
Adalet-i İlâhiye’ye karsı şahsî itirazdır bu...
Bir organını hayatda iken bağışlamak öldükten sonra onu başkasına nakletmek meselesi: Bir niyet ve ilk görünüşde insanî büyük bir tezahürdür.
Doğrudur.
Bunu düsünmekde bir hata yoktur.
Fakat fiiliyat düzene aykın bir hareketdir ki, fiiliyat helâl değildir. Organ nakletmek gayesinde, ölüm varsa onu durdurmak için uğraşmak demektir.
Tarihî putperestler vardır.
Modern putperestler vardır.
Firavunlar. Nemrutlar. Mecusiler.
Hayvana tapanlar. Ateşe tapanlar. Fallopistler.
Bunların hiçbiri putperest değildir.
Zira bunlar yine müteal bir varlığı kabul ediyorlar.
Ona tapıyorlar.
Ona şekil veriyorlar...
Bunlar şirktedir diyecekler!
Şirkin kendisi, ALLAH’ın büyüklüğünün sembolüdür.
İlâhî kemalden bir parçadır.
ALLAH’ın varlığının en büyük delilidir.
ALLAH olmasaydı böyle şey söylenmezdi.
Mesele : ALLAH’ı şekillendirdiğinden şirktir.
İnsanın şeref sırrı Kâbe’de şekillenmiştir.
İnsan Kâbe’den daha şereflidir.
Onun sırlarının evidir Kâbe.
Kâbe’nin duvarları değil çerçevelediği toprak sahası orası işte!
Aklını incitmeden imanın güzelliklerini, sana okşayarak üfleyen birini ara!..
Ondan öğren ALLAH sevgisi nedir...
Bu sevginin başlangıcı yok ki kavransın, sonu yok ki anlatasın...
ALLAH’ı seveni ateşe atsalar, ALLAH’a karşı duyduğu sevgi o ateşi gülistana çevirir. Sevgin HAKK’ın sevgisi ile karıştı da ondan gülistana çevrildi ateş...
Edebiyat yapmıyorum.
Fizikman söylüyorum.
Gönül gözü perdeli olanlar bunu anlayamazlar.
Çünki HAKK’ı unutup:
“Ben varım!” derler bilmeden...
Her şeye akıl “ermez” değil.
“Yetmez”...
Fakat modem putperestler,
İçk, Kumar, Yalan, Menfaat çemberi içinde inanmayanlar, Zenginlerin birçoğu;
Her büyük servetin altında bir suç yatar.
Bunu bilmezler...
Hayat bir bütündür.
Değişen bir şey yoktur.
Değişen düşünce ve cevaplardır.
Dünya içinde gözle görülemeyen küçük başka dünyalar davardır.
Tabiatın ve yaratılışın hassas dengesi hakkında konuşmak herkesin kârı değildir.
İnsanları mutlu yapacak dünya nimetleri değil, gökyüzü nimetleridir.
Tanrı sizi bağışlasın, kat’iyyen unutmayın!
Günahlarınızı toprağa gömemezsiniz.
Bu ne demektir bilir misin?
Mezar suali işte budur...
Doğru konuşmak için iki kişi istenir:
Biri doğru söyleyen,
Diğeri doğru dinleyen.
İnsanlar hayatlarının büyük bir kısmını hata ile geçirirler. Hatalarını anladıkları zaman düzeltmek imkânları kalmayabilir.
O zaman insanlık haysiyeti ile ruhu mücadele ederler.
Ya çıldırırlar, yahut intihar ederler.
Bu hataların farkına varılmayan küçükleri, ehemmiyetsiz gibi görünenleri birikerek çoğalır. Bunlar zamanla bugün toplumdaki insanların söyledikleri stres, bunalımı husule getirir.
Bu , inancın, mânevî yoksunluğun neticesidir.
Bugünkü ilerleme ya hayatın kalitesini artıracak veyahut dünyayı mahvedecektir...
Bundan 1478 sene evvel.
Yani Resûl-ü Ekrem 25 yaşlarında iken, Mekke’de Suk-ı Ukaz panayırında dolaşıyordu...
Kızıl bir deve üzerinde KUSS İbn-i Saide ismindeki zât söyle haykırıyordu:
“Ey insanlar!
Geliniz!
Dinleyiniz!
Belleyiniz!
İbret alınız!
Yaşayan ölür.
Ölen fena bulur.
Olacak olur.
Yağmur yağar.
Otlar biter.
Çocuklar doğar.
Analarının babalarının yerini tutar.
Sonra hepsi mahvolup gider.
Vukuatın ardı arası kesilmez.
Hemen bir birini kovalar...
Kulak tutunuz!
Dikkat ediniz!
Gökte haber var.
Yerde ibret alacak şeyler var.
Yer yüzü bir yaygın eyvan.
Gökyüzü bir yüksek tavan.
Yıldızlar yürür.
Denizler durur.
Gelen kalmaz.
Giden gelmez.
Acaba kaldıkları yerden hoşnut olup da mı kalıyorlar?
Yoksa orada bırakılıp da uykuya mı dalıyorlar?
Yemin ederim!
ALLAH’ın indinde bir din vardır ki şimdi bulunduğumuz dinden daha sevgilidir.
Ve ALLAH’ın bir gelecek peygamberi vardır ki, gelmesi pek yakın oldu!
Gölgesi başınızın üstüne geldi.
Ne mutlu o kimseye ki O’na iman edip de O dahi o’na hidâyet eyleye!
Vay o bedbahta, kim O’na isyan ve muhalefet eyleye!
Yazıklar olsun ömürleri gaflet içinde gecen ümmetlere!..
Ey cemaat!
Hani ata ve ecdat?
Hani müzeyyen kâşaneler ve taştan haneler yapan Ad ve Semud? Hani dünya varlığına mağrur olup da kavmine :
“Ben, sizin en büyük RABB’ınızım!” diyen Fir’avun ve Nemrud? Onlar size nisbetle daha zengin ve kuvvet kudretçe sizden üstün değil midirler?
Bu yer, onlan değirmeninde öğüttü, toz etti, dağıttı.
Kemikleri bile çürüyüp dağıldı.
Evleri yıkılıp ıssız kaldı.
Yerlerini yurtlarını köpekler şenlendiriyor.
Sakın onlar gibi gaflet etmeyin!
Onların yoluna gitmeyin!
Herşey fânidir.
Bâki ancak Cenab-ı HAKKtır ki,
Bir’dir, Şerik ve Naziri yoktur.
Tapacak ancak O’dur.
Doğmamış doğurmamıştır.
Evvel gelip geçenlerde bize ibret alacak şey çok.
Ölüm ırmağının girecek yerleri var, amma çıkacak yeri yoktur. Büyük küçük hep göçüp gidiyor.
Giden geri gelmiyor.
Cezmettim ki kamuya olan bana da olacaktır!..”
Kızıl deve üstünde bunları söyleyen KUSS önce öldü.
Sonra da kabilesi islâm olmuştur.
İslâm olan kabilesine Pergamber efendimiz sordu:
“İçinizde Kuss’u tanıyan var mı?”
“Hepimiz tanırız Yâ Resûlullah!” dediler.
Resûl-ü Ekrem Kuss’un Ukaz panayırında deve üstünde söylediği konuşmasında : “Yaşayan ölür Ölen fena bulur
Olacak olur dediği hiç hatırımdan çıkmaz!” buyurdu.
Bugün de insanlar aynen Ukaz panayırın dadırlar.
1478 sene evvel sözleri duymak için kulak kesilmek gerek...
Dinsizlik, inanma ihtiyacına karşı isyandır.
İnsanda inanmak ihtiyacı daha aslidir.
Ona karşı sonradan vukua gelen bir isyandır.
Din, insanları birbirine kardeş yaptığı gibi düşman da yapar.
31.X.1985, Perşembe
“Kullu men 'aleyha fân : Yer üzerinde bulunan her şey fânidir.” (Rahmân 55/26)
“Küllü nefsin zaikatül mevt ve nebluküm biş şerri vel hayri fitneh ve ileyna türceun : Her canlı, ölümü tadar. Bir deneme olarak sizi hayırla da, şerle de imtihan ederiz. Ve siz, ancak bize döndürüleceksiniz.” (Enbiyâ 21/35)
“...fe iza cae ecelühüm la yeste'hirune saatev ve la yestakdimun : .... Ecelleri geldiği zaman onlar ne bir saat geri kalabilirler ne de öne geçebilirler.” (Nahl 16/61)
Kat’iyyen: Kat'i ve kesin olarak. * Aslâ, hiçbir zaman.
Sual : İsteme. İstek. * Soru. Sorulan şey. * Dilencilik.
Müzeyyen : Bezenip süslenmiş, ziynetli.
Kâşâne : f. Büyük, süslü ve gösterişli ev. Saray. Kışlık, rahat ve mükemmel ev, oda.
“Fekale ene rabbukumul'a'la. : Ben, sizin en yüce Rabbinizim! dedi.” (Nâziât 79/24)
Şerik : Ortak. * Arkadaş.
Cezm : (Cezim) Kat'î karar. Yemin. Kararlaştırmak. * Kesmek. * Niyet. Tahmin. Takdir. * İlzam. * İcâbe.