Fatiha sûresi Mekke'de bir defada nazil olmuştur.
Bu sûre hakkında binlerce tefsir, yüzlerce fıkıh ulemâsı izahlar yapmıştır.
“Fıkıh: Nefs-i insaniyenin leh ve aleyhdeki şeyi bittefekkür düşünerek bilmesidir”.
Fukaha da, İlâhî emirleri kulun aleyh ve lehinde en iyi şekilde kullanması için düşünüp kaide koyan rasih âlimlerdir.
En güzel şekilde İmam-ı Azam'ın “Fıkıh-ı Ekber”'inde izah edilmiştir.
Onun iyice anlayarak okunmasını tavsiye ederiz.
İçinde taşan temiz aydınlığa dokunmak gerek ama...
Henüz şüphelerin tamamıyle boşalmadı.
Bu lâfı herkes kendi mânevî tarafı derecesinde anlar.
Mânevî demek:
Ruhanî, Mücerred.
Suverî ve cismanî değil.
Maddîyat ile bilinmeyen taraf demektir.
Fatiha kelimesinin mânâsı; başlangıcı olmayan başlangıç mânâsınadır.
Bu sûre Kur’ânın kalbidir derler.
Aslında Er RAHMAN'ın kullarına kendisiyle nasıl temas edileceğini ve ne isteyeceğini bildiren İlâhî bir protokoldür.
“Er RAHMAN: Kur’ânı öğretti.
İnsanı yarattı.
Ona beyanı ilham etti.”
Yani İlka’-yı İlâhiyye.
“Güneş ve ay hesaplı Çemen ve ağaç “RAHMAN'a secde ederler”.
O hâlde RAHMAN ki her şeyi halk eden ve RABB'ınız olan onun hangi şeyini inkâr edebilirsiniz.
Şu, Er RAHMAN Sûresindeki âyetlere dikkat et!
Gizli hakikatları anla!
Anladım deyip geçme!..
RAHMAN: Öteki âlemde Rahmeti hududsuz olan “RAHMAN”...
RAHİM: Bu dünyada hududsuz “merhameti olan RAHÎM”...
Dikkat edilirse “Rahmeti hududsuz olan”.
“Hududsuz merhameti olan” dedik.
Aralarındaki ince ve büyük mânâyı anlamaya çalış!
Muhakkak öğren!..
Bismillâhirrahmânirrahîm:
RAHMAN, RAHÎM diyerek demektir.
Yani ALLAH... ^
Ben de “RAHMAN RAHÎM diyerek” ondan dışarı değilim.
Ben de onun RAHMAN RAHÎM’liginin içindeyim.
Deniz denildiği zaman “Su” gelir akla.
Hatta gelmez bile...
Çünkü deniz zâten toplu suyun ismidir.
RAHMAN RAHÎM yanlış anlama:
ALLAH'ın zâtı mübarekleridir.
Hatta “ALLAH'U EKBER'İN” mânâsı:
ALLAH büyüktür mukabili değildir.
“ALLAH”, O büyük demekdir.
Büyük ararsan işte O büyük.
Büyük O'dur.
ALLAH büyüktür cümlesi, kelime yetersizliğinden tamamıyle yanlıştır.
Hatta bilmeyerek küçültme vardır.
Küfre kadar gider.
Şirk olur.
ALLAH...
O...
Büyük, Ekber...
Alemlerin RABB'ına hamd olsun.
HAMD kelimesinin mânâsı hiçbir dilde yoktur.
Bu ALLAH'ça bir kelimedir.
O kadar.
Alemlerin RABBı.
Yaratanı.
Ustası.
Mimarı Kim?
RAHMAN RAHÎM zât-ı mübarekleri...
DİN GUNU ne demektir?
Cenabı ALLAH yarattığı kullarına:
Kendisine;
Münâcaat,
Yardım isteme,
Teşekkür.
Dua “etmek isterlerse” burada serbestiyet vardır.
Şu protokol dahilinde yapmalarını tavsiye ederek Fatiha Sûresini inzal etmiştir.
Din günü:
Dünyadan öteye gittiğin zaman (öte nedir bunu bilmezsen sözümüz yok).
Dünyadaki kabahat ve iyiliklerin (inanıyorsan) birgün hesabı olacağı, işte o ne zaman ise oranın hakimi, sahibi yalnız O'dur demektir.
Buna inandık.
Kabul ettik,
Lâ ilâhe illallah dedik...
Tamam...
Peki şimdi:
İnandığın şeyi idrak ederek tasdik edeceksin...
Neymiş o tasdik,
“Biz yalnız sana kulluk ederiz”
“Ancak senden yardım isteriz”.
O hâlde:
“Bizi en doğru yolda gidenlerden eyle.
Muhafaza et.
Sevmediklerinin yoluna saptırma.”
Kabul!
Âmin!
Yani:
“Peki öyle olsun!” demektir.
Amin burada ALLAH'ın kabul ettiğinin gizli işaretidir.
Zira Bana böyle dua edin diyor.
Kim?
O...
Daha ne istiyorsun?
Onun için Fatiha Sûresi canlıya da âhirete intikal etmişe de her yerde okunur.
Yalnız yerinde okunmasını bilmek çok mühimdir.
O zaman İlâhî tesiri görülür.
Gelişigüzel olursa:
Senin namazda alel acele okuduğun fatiha, “LillahiT- fatiha” denildiği zaman okuduğun fatiha cinsinden olur.
O zaman elini yüzüne sürmekten utan!
Fayda arama bunda...
Fayda görmedi mi şüphe başlar, inanma sarsılır.
Namazda aklıma bazı şeyler geliyor diye aklına kabahat bulma! Okuduğun veya dinlediğin Fatiha'nın içine giremedigindendir.
Fatihasız namaz olmaz ha!..
O hâlde diğerleri hiç olmaz.
Kendi kendini kandırma!..
Evlât. Efendi. Beyefendi. Hacı amca.
Şeyh hazretleri. Tarikatçılar. Evliyâ diye geçinenler. Mürşid beylerr!
Hele:
“Bizim namazımız kılınmıştır!” diyen süper serseriler!..
Fatiha kâinatda her şeye yeter artar.
Bu gibi işlerde dışarıdan içeriye bakarsan birşey göremezsin.
İçeriden dışarıya bakarsan o zaman iş başkadır.
Kendini bulmak HAKK’ı bulmaktır.
Kaç kula nasip olmuştur.
Kendi kendini anlamak için aklının Cebrail'i olmak lâzımdır.
Resûlü Ekrem'i çevreleyen mübarekler:
“Müslümanız” diyorlardı.
Biz de:
“Biz müslümanız” diyoruz.
Birimizin yalan söylediği muhakkak.
Onlar mı, biz mi?
Onlar kim?
Biz kim?
Düşün biraz!..
Yanlış kullanılan ve suistimale uğramış çok lâflarımız vardır.
Meselâ:
ESTAĞFİRULLAH:
“ALLAH'dan mağfiret talep ederim! Yanlış yaptım!” demektir.
Bu hem ALLAH'dan özür dilemek, hem af talep etmek duasıdır.
Hâlbuki:
Kendisine büyüklük isnad edecek sözleri bununla karşılamak doğru değildir. “Estağfirullah efendim!”
Amaan böyle dır dır etme!
MAĞFİRET:
Kulların günahının SETTÂR ile örtülmesi ve bağışlanmasıdır.
Estağfirullah! (Cümlesini aşağıdaki anlamlarda kullanamzsınız!):
I am sorry!
Pardon!
Enschuldigung!
Mânâlarında doğru değildir.
Bir kaide vardır, Ma’ruf diye:
Ma’ruf; aklın idrak ve şer'in tahsin ettiği fiil, amel, hareket, söz.
Bu ma’rufdur. Zıddı ise münkirdir.
13.07.1985
‘Bismillahirrahmanirrahim. El hamdü lillahi rabbil alemin. Er rahmanir rahiym. Maliki
yevmid din. İyyake na'büdü ve iyyake nesteiyn. İhdinas siratal müstekiym. Siratallezine en'amte aleyhim ğayril mağdubi aleyhim ve lad dallin. Rahmân ve rahîm olan Allah'ın adıyla. Hamd (övme ve övülme), âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur. O, rahmândır ve rahimdir. Ceza gününün mâlikidir.. (Rabbimiz!) Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarız. Bize doğru yolu göster. Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yolunu; gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil!” (Fatiha 1/1-7)
Nefs-i insaniye: İnsan nefsi.
Leh : Hakkında, onun için, onun faydasına.
Aleyh : (Aleyhi - Aleyhâ) (Alâ edatının zamirle birleştiği zamanki şekli.) Aleyhinde, onun hakkında, onun üzerine.
Bittefekkür :Tefekkürle
Rasih : (C.: Râsihîn-Râsihûn) (Rüsuh. dan) Temeli kuvvetli, sağlam. * Bilgisi, bilhassa dinî bilgileri çok geniş olan. * İyice oturmuş, dem ve damarlarına yerleşmiş, temeli sağlam ve kuvvetli olan.
Fıkıh-ı Ekber : Yüksek fıkıh. Dinî bilgilerin en mühim olanı. İmana dair ilim. * İmam-ı Azam hazretlerinin meşhur eserinin ismi.
İzah : Açıklamak. Bir şeyi anlaşılır hâlde söylemek veya yazmak.
Tefsir : Mestur, gizli bir şeyi aşikâr etmek. Mânâyı izhâr etmek. * Anladığını anlatmak. Bildiği kadar açıklamak. * Kur'ân-ı Kerim'in mânâsını anlatan kitab. * Ehl-i Hadis ıstılahında Tefsire dâir hadis-i şeriflere Tefsir denilir.
Fıkıh : (Fıkh) Derin ve ince anlayış. Bir şeyi, hakkı ile, künhü ile bilmek. İnsanlar arasındaki ilişkilerle ilgili olarak dinî hükümleri ayrıntılı delilleriyle bilmek. Müslümanlar, müslüman olmaları i’tibariyle Allah'ın emirlerine tâbidirler, uyarlar. Fıkıh ilmi, hangi şartlarda Allah'ın hangi emrinin nasıl uygulanacağını inceler. * Bilmek, anlamak. * Kapalı bir şeyin hakikatına nazarı infaz edebilmek. * Kendisine hüküm taalluk eden hafi bir mânaya muttali' olmak. *
Ist: İslâm Hukuku. * İnsanın amel ciheti ile lehine ve aleyhine olan şer'i hükümleri bir meleke halinde bilmesi.
Fukaha : (Fakih. C.) Fakihler. Fıkıh âlimleri. (Bak: Fıkıh).
“Er rahman. Alleme lkur'ane. Halekal insane. Allemehul beyan. Eş şemsu vel kameru bi husban. Ven necmu veş şeceru yescudan. : RAHMAN Kur'an'ı öğretti. İnsanı yarattı. Ona açıklamayı öğretti. Güneş ve ay bir hesaba göre (hareket etmekte) dir. Bitkiler ve ağaçlar secde ederler.” (Rahmân 55/1-6)
Ilka’ : Koymak, bırakmak. Terk etmek. Öne atmak.
İlka’-yı İlâhiyye :ALLAH’tan gelen kudsal ilhamlar
Mukabil : Karşılık olan. Karşı taraf. İvaz, bedel, karşılığı.
Protokol : antlaşam. Mukavele.
Mücerred : “C.: Mücerredât” Yalnız, tek. * Hâlis, saf, katışıksız, karışık olmayan. Tek başına. * Çıplak, soyulmuş. * Tek başına yaşayan, evlenmemiş, bekâr.
Suver : “Sûret. C.” Sûretler.
Suverî : sûrete ait.
İnzal : (Nüzul. dan) İndirme. İndirilme. Nüzul ettirme.
Suistimal : Kötüye kullanma. Eldeki nimeti veya fırsatı boşuna yahut kendi menfaatine kullanma.
Ma’ruf : Bilinen, tanınmış. Belli, meşhur. * Şeriatın makbul kıldığı veya emrettiği. * Adl, ihsan, cud, tatlı dil, iyi muamele. (Bak: Emr-i bi-l ma'ruf)
Şer’ : Emir ve nehy gibi hükümleri vaz' etmek. * Bir işe başlamak. * Dalmak. * Girmek. * Zâhir etmek, göstermek. * Cenab-ı Hakk'ın emri. Âyet, hadis, icma-i ümmetle ve kıyas-ı fukaha ile sâbit olan dinin temelleri, şeriat. (Bak: Şeriat)
Tahsin : Beğenmek ve alkışlamak. * Tezyin eylemek, güzelleştirmek. * İyi ve güzel bulmak. Münkir : (Nekr. den) İnkâr eden, kabul etmiyen, hakikatı tasdik etmiyen, dinsiz.