HAKİKİ SEVGİ!

Isınmak için ateşten biraz uzak durmak gerekir.

Ziyâ menba’ından istifade etmek için yine biraz mesafe lâzımdır.

Güzel bir manzarayı seyir için biraz uzaktan bakmak gerekir. Okurken yazı ile göz arasında küçük bir mesafe lazımdır.

Aynaya bakmak için mesafeyi tayin etmek gerekir.

Ayna nefesten buğulanır unutma!

Kâinatda ne varsa aralarında asgar sonsuz bir mesafe vardır. Yapışık görünenler bile. Hersey atomlardan, moleküllerden ibaret değil midir?

Bunların da arasında mesafe vardır.

Su bütün görünür fakat hidrojen ve oksijenden teşekkül eder.

Kan da öyledir, ışık da öyledir.

Bunun aksini düşündürecek birşey yaratılmamıştır.

Ruhun insanda tecellî eden tezahurları:

Duygular. Acılar. Dertler, Sevinçler. Zevkler bile devamlı değildir. Her an değişirler. Aralarında mesafe vardır.

Sevgiler de böyledir.

Aşklar da böyledir.

Düşünceler de böyledir.

Bunların içinde değişmeyecekler de vardır.

Onları bulmak lâzımdır.

O mesafe en kısa mesafelerin en kısasıdır diyelim.

Değişmeyecekler dedik :

O nedir?

Hakiki sevgi!

O ne sevgisidir?

Bulmak gerek...

Dereler nehirler denize akarlar.

Kavga etmezler.

Kabul edilirler yek diğerine karışırlar.

Karışmayan deryalar da vardır, unutma!

“Yalan mı?”...

Yerine göre birbirine hürmet ederek yardım ederler. Bu yardım niçin?.

Düşün !..

Tuzlu suya fazla tatlı su karıştırırsan tuzlu da tatlılaşır.

Tatlı suya fazla tuzlu su karıştırırsan o da tuza ulaşır.

Seker de öyledir.

Hersey öyledir.

Düşünebildiğin herşey böyledir.

Kendini yorma öyledir işte...

Yaratılışta yaratan herseyi takdir etmiştir.

TAKDİR:

Yaratanın kable’l- icad her şeyin nasıl olacağını Levh-i Mahfuz’a yazılması...

İlm-i İlâhinin kable’l- icad herşeyin nasıl olacağına taalluk etmesi. İşte takdir bu...

KAZA:

Bu takdir edilen yani mukadderatın ortaya çıkmasıdır.

Herkese de kaza kader formülü hâlinde bildirilmiştir.

Bu değişmeyen kâinatda câri bir Kanun-u İlâhidir.

İslam bunu tasdik, şüpheden ârî bir imanla kabul eder.

İlâhî kanuna zerre kadar bir itiraz ve şüphe olmasın diye HÂLİK bunu formüle etmiştir. “Alın yazısı” çok güzel bir formül hâline getirilmiştir.

Bunu karıştırmamak ve içine düşünce saçmalarını sokmamak muhakkak gerekir.

Kaza kelimesi :

Otomobil, tren, tayyare kazası mânâlarındaki kaza değildir.

Buna “Büruc” sûresindeki şu âyete inanır gibi inanmak gerekir.

Âyet:

Gökteki burçlara, Kıyamet gününe and olsun ki insanlar öldükten sonra dirileceklerdir.

Bu husus da câhiller vardır.

Onların soracakları suallere sükûtla cevap verin!

Ukalâlarla, yobazlarla münakaşa etmeyin!

İnsan sevdiklerini dostlarını öldüğü zaman yolda bırakır.

Yalnız hakiki dostu ile gider nûr âlemine.

Bir Acem şâiri şunu söylemiş:

“Meziyetlerinin temin ettiği üstünlüklere tevazu’ faziletini zammeden bir kimse, üstündeki yemişlerin çokluğundan dolayı başını yere doğru eğen bir ağaç dalına benzer”.

Söylediklerimizin hepsinin İhlas Sûresi olduğunu anlayabildin mi?

İhlâs sûresi RAHMAN’ın sıfatıdır.

Unutma!..

Resûl-ü Ekrem her zaman bilhassa yatarken iki mübarak ellerini ağzına yanaştırır içine “kul euzu” ları ve üç ihlas okuyarak mübarek avuçlarına üfler ve yüzüne ve elinin yetişebildiği vücudunun her tarafına sürerdi.

Bu bütün dertlere devadır ağrılara da...

ALLAH’ın bütün Esmâ-i Hüsnası yani güzel isimleri, “ALLAH” ism-i celiline sıfat olur. Esmalara “ALLAH” lâfzı sıfat olmaz...

Namaz mi’racdır.

Resûlü Ekrem’den başkasına ruhendir.

Hiçbir peygamber ceseden mi’rac yapmamıştır.

Mekke’den Kudüs’e kadar ceseden “biabdihi” kul olarak yani hem cesed hem ruh birlikte... Bu hâl namazda ta’dil-i erkânın farzıyetini ilân eder.

Aynı zamanda tayy-i mekânın mümkün olduğuna işarettir.

Ondan ötesi sırların sırrıdır.

Ahadiyet ifadesidir.

Namaz kılan ruhdur.

Cesed değildir.

Ta’dil-i erkân, cesedin ruhla birlikte hareket etmemesi için, cesedi bir nevi disiplin altında durdurmaktır.

Ruhla cesedin bilmediğimiz bağlanışında gizli bazı ulvî hasletleri ortaya çıkarmak gayesine ma’tuftur.

Yani ta’dil-i erkân.

Böyle olmasa namaza duran derhâl kaybolur.

“Namazın yarısı benim için, yansı kulum için” hadis-i kudsîsi.

Namaz :

İnsan vücudunu unutup ruhun hakim olduğu bir vaziyettir...

28.XII.1985

Menba’ : Kaynak. Nimetin veya herhangi bir şeyin çıktığı yer. Suyun çıktığı yer. Pınar. Mesafe : Uzaklık. Uzunluk. * Ara. * Bir nevi uzaklık ölçme usulü.

"Mereclbahreyni yeltekiyani. Beynehuma berzahun la yebğiyani. Febieyyi alai rabbikuma tukezzibani. : İki denizi birbirine kavuşmak üzere salıvermiştir. Aralarında bir engel vardır, birbirine geçip karışmazlar. O halde Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?” (Rahm3an 55/19-21)

Kable’l- icad : İcaddan, yatatmadan önce.

Levh-i Mahfuz : Her şeyin hayatının ind-i İlâhîde yazılması. İlm-i İlâhînin bir ünvanı.

Taalluk : Bağlılık. Münasebet. Alâkalı oluş. Ait olma. * Dünya alâkası. * Sevme.

Ârî : Pâk, pislikten uzak. * Hür.

Takdir : Kıymet vermek. Değerini, kıymetini, lüzumunu anlamak. * Kader. * Düşünmek. * Öyle saymak.

Kaza : Birdenbire olan musibet. Beklenmedik belâ. * Vaktinde kılınmayan namazı sonradan kılmak. * Allah'ın takdirinin ve emrinin yerine gelmesi. * Hâkimlik, hâkimin hükmü. * İstemeden yapılan zarar. * Hükmeylemek, hüküm.

Ukalâ : (Âkıl. C.) Akıllılar. * Halk dilinde: Akıllılık iddia edenler.

Meziyet : (Meziyyet. C.) Meziyyetler. Üstünlük vasıfları.

Acem : İran

“Sübhanellezi esra bi abdihi leylem minel mescidil harami ilel mescidil aksallezi barakna havlehu li nüriyehu min ayatina innehu hüves semiul besiyr : Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Harâm'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir.” (isrâ 17/1)

Câri : Akan, akıcı. * Geçmekte olan. * İnsanlar arasında mer'i ve muteber ve mütedavil olan.

Cesed : Ten, gövde, vücut, beden. Ruhsuz vücud.

Ta’dil-i erkân : Fık: Namazın bütün rükünleri, esaslarını usulüne uygunca yerine getirerek ve namazın tertib ve düzeninin hakkını vererek kılmak. Meselâ : "Secdeyi sükunetle yerine getirmek ve iki secde arasında "SübhânALLAH" diyecek kadar doğrularak oturmak. Kıyamda ve rüku'dan sonraki kıyamda sükunet üzere olmak ve namazın bütün duâlarını dikkatle okumak. Namazın her rüknünü yerine getirmek, acele ile kılmamak" gibi.

Tayy-i mekân : Mekânı ortadan kaldırmak. Bir şahsın bir anda muhtelif yerlerde görünmesi.

Ma’tuf : Ait ve raci” olan. * Bir tarafa meyletmiş. Mâil olan. * İsnadedilen. Yöneltilmiş.