ER REZZÂK...
Toprakdan geçerek gelir.
Yiyecek, içecek. Herşey.
Toprağın terkibinde herşey var.
Görünmeyen oradan görünür.
Görünen orada gizlenir.
Herşey topraktandır.
Fakat herşey toprak değildir.
İşte ALLAH'ın hüneri burada tecellî eder.
Anlayan için.
Gören için.
Duyan için...
İnsan da topraktan yaratıldı.
Yani İlâhî hamuleyi taşıyan cesed Cesed yine toprağa döner.
Bütün madde ve terkibi ile.
Hâmule gider geldiği yere...
Tuhaf...
Akılsız akılları sarsan bir tuhaflık...
Fakat hakikat bu ne yapalım, ister inan, ister inanma!
Aklı kandırmaya çalışan, serbest olan nefisle onun arzu ve İstekleriyle uğraşırsan bu lâflar sana bir şey ifade etmez...
Topraktan yaratıldığı cesedi ruhun emrine alırsan ruh ve İlâhî nesne onu her gün toprağa secde yaptırır.
“Ağaç ve çemen secde ediyor. Siz bunu göremezsiniz”.
Doğrudur göremezsin.
Sen kendi secdeni bir defa yap gör de, onlara ondan sonra söz söyle...
Toprak o kadar mukaddesdir ki bilemezsin.
Hatta “Keşke toprak olsaydık”. Âyet.
Keşke toprak kalsaydık demektir bu.
SECDE-İ RAHMÂN, ER RAHMÂN ALLAH demektir.
Diğerleri tecellî esmalarıdır.
Bunu unutma!
Bu toprakta oluyar.
Yani secde...
O hâlde ALLAH’a böylelikle yanaşıyorsun ALLAH uzakta mı?
Hayır!
Sen uzaktasın.
Hâlâ anlayamadın mı?
Yanaşmak yok, bu idrak demektir.
Bir nevi Mansur’un bağırmasının haykırmasının sessiz olanıdır.
Toprağa niçin secde ettiğinin anlamı bu işte...
“Ben insanın sırrıyım insan benim sırrım”.
Bir olduğumuz için sırrız.
“Herşeyi zevceteyn yarattım” âyeti, bunu gizlemek içindir.
Toprak söylüyor:
“Ağlama ey insanoğlu!
ALLAH seni benden yarattı Bana vereceğini de vaad etti.
Borç vermekle ödenir.
Ne korkuyorsun.
Benden temiz gittin.
Su ile yıkandın.
Karıştın.
Temiz gelirsen hem sen. hem ben iftihar duyarız.
ALLAH indinde mağfur oluruz.
Sevgisine lâyık olduğumuzu isbat etmiş oluruz.
Korkma!
Benden geldin.
Bana geldin.
Düşman değiliz.
Seni tekrar eritip kendime karıştıracağım.
Yalnız hâtıra olarak kemiklerine dokunmam.
Onlar birgün lâzım olacak...
Sen, atom nazariyelerini bugün biliyorsun.
Atomun da protonun da bilgisayarı var.
Bir anda evvelce terkibinde olanları benden tekrar bir anda alır. Senin kemiklerini donatır, unutma!
“VE HÜVE ÂLÂ KÜLLÜ ŞEYİN KADİR!”
İşden bile değil.
Anla!..
Câhil olma!..
İlâhî bilgisayar “EL VÂCİD” dir.
Yoktan maddeyi de ortaya çıkarır.
Bizim malûmat bilgisayarına benzemez.
Bu bilgisayarı harekete getirecek vazifeli “İsrafil’in” sûru bunu ifade eder.
Bu tuhaf gibi göründü.
Akla sokmaya çalış!
Tuhaflık yoktur.
Akla sokmaya çalışmamakda tuhaflık vardır,
Bu işde bâtını bâtın içinde seyretmek zordur.
Bâtını zâhirde görme de büyük hünerdir.
Zâhirde bâtını görmek de irfan işidir.
Bir atomun çekirdeği enerji kaynağıdır.
Atom parçalandı mı enerji serbes kalacaktır.
Atomu göremezsin hele çekirdigini hiç.
Bâtın, bâtın içindedir.
Enerjinin yaptığı işleri görerek atomu tanıdılar.
Onu vasıflandırdılar.
Bir tohumda çınar gizlidir.
Tohumda çınarı görmek hünerdir.
Tohum kaybolup da ortaya çınar çıktığı zaman sen ondaki hüneri gördün.
Zâhirde bâtını görmek de ârif işidir.
Bu günkü Türkçe gibi değişen ve başı boş bir dil ile eskiyi anlamak imkân haricine çıkmıştır. Eski kültür, edebiyat milyonlarca kitapları anlamak mümkün değildir.
Bu dil ile hiç kimse kendi içine inmeye muvaffak olamaz.
Ben bu yeni dil ile ne öğüt ne nasihat verebilirim.
Çünkü sözlerim insanın ruhuna hitap olduğundan bunu anlatmak imkân haricindedir.
Birçok kelimelerin mânâlarını bilmek lâzımdır.
Birçok kelime vardır ki yeni dile dökmeye ve onunla izah etmeye imkân yoktur.
Ruhanî. Mânevî. Bâtınî. Zahirî. Kudsî. Vahiy...
Bunların mukabili yoktur.
Bakın:
“Ölmüş kudsal bir kimsenin bir kanışa göre sürüp gitmekte olan tinsel gücü” bu satırı büyük bir gazetede büyük bir şahsın ağzından çıkmış, okudum.
Ne demektir bilir misiniz; ruhaniye!
“Yaşanmış olgulardan belleğin sakladığı her türlü iz”.
Bu da hatıra demekmiş.
Bunlar; hatıraya, dimağa, bir nevi bilgisizliğin hakaret ve küfrüdür. Fakat ne o târif ruhaniyet demektir ne de hatıra o târif gibidir.
Ruhaniyet: Ruhun aslını anlamaya yarayan, ruha ALLAH’ın verdiği güçtür.
Kudsal, mukaddes, kudsî demek değildir.
Velhasıl uydurma kelimedir.
Bu malzeme ile birbirimizi anlamaya imkân kalmadı.
Muarrî’nin :
“Halk arasında cehâletin yayıldığını görünce ben de câhil oldum. Hatta beni câhil sandılar!” sözü meşhurdur.
Hâlbuki bugün atom devrindeyiz.
Hiçbir şeyi inkâr etme kapıları tamamıyla kapanmıştır.
Akıl ile bakarsan herşeyi anlarsın.
Zira:
“ALLAH YETECELLA Fİ’L- ASRI’L- ÂLEM”.
Mânâsı: “ALLAH bütün kudretiyle bu asırda tecellî etmiştir.” Secdeye varın secdeye!
Hem de aklınızla birlikte!..
02.09.1986
Turab: Toprak, toz.
Hâk : f. Toprak. Turab.(Hâk ol ki, Hüdâ mertebeni eyleye âli.Tâc-ı ser-i âlemdir o kim hâkk-ı kademdir.)
Hüner : f. Mârifet. Bilgililik. Ustalık, mahâret.
Hamule : İlâhi Emanet. Verilen ahd. Elest bezmindeki Kulluksözü. f. Yük. Yük taşıyan nakil vasıtalarının yükü.
Cesed : Ten, gövde, vücut, beden. Ruhsuz vücud.
Tuhaf : (Tuhfe. C.) Hediyeler. * Münâsebetsiz hâl. * Eğlenceli, gülünç. * Garip iş veya şey. * Hoşa giden ve az bulunur şeyler.
Nesne : Şey, herhangi bir şey.
“Eş şemsu vel kamera bi husban. Ven necmu veş şeceru yescudan. : Güneş ve ay bir hesaba göre (hareket etmekte) dir.Bitkiler ve ağaçlar secde ederler.” (Rahmân 55/5-6)
Mukaddes : (Kuds. den) Takdis edilmiş olan. Temiz ve pâk. Noksan ve kusurdan müberra ve uzak olan. Her çeşit noksan, ayıp ve kusurlardan münezzeh ve uzak olan. Kudsi.
“İnna enzernakum 'azaben kariyben yevme yenzurulmer'u ma kaddemet yedahu ve yekululkafiru ya leyteniy kuntu turaben. . Biz, yakın bir azap ile sizi uyardık. O gün kişi önceden yaptıklarına bakacak ve inkârcı kişi: «Keşke toprak olsaydım!» diyecektir.” (Nebe’ 78/40)
“Ve min kulli şey'in halakna zevceyni leallekum tezekkerun : Her şeyden de çift çift yarattık ki, düşünüp öğüt alasınız.” (Zâriyât 51/49)
" Lillahi mülküs semavati vel erdi va ma fihinn ve hüve ala külli şey'in kadir : Göklerin, yerin ve içlerindeki her şeyin mülkiyeti Allah'ındır, O, her şeye hakkıyle kadirdir.” (Mâide 5/120)
“İlellahi merciuküm ve hüve ala külli şey'in kadir : Dönüşünüz yalnız ALLAH'adır. O, her şeye kadirdir.” (hûd 11/4)
Sera : Yer, toprak. Arz.
Tahte’s-sera : Toprağın altı.
Fevke’s-sera : Toprağın üstü.
Mağfur : (Mağfur) Rahmetlik olmuş. Günahlarının afvı için kendine dua edilmiş olan. ALLAH'ın, kendisini affı için dua edilen ölmüş kimse.
El Vâcid : Vücuda getiren HAKK Tealâ * Varlıklı. Fâtır. Gani ve zengin. * Mevcud olan.
Ruhanî : Cisim olmayıp gözle görülmeyen cin ve melâike gibi bir mahluk. Ruha ait. Ruhtan meydana gelmiş, melek. * Madde ile alâkalı olmayan, mânevi, ruh âlemine mensub olan.
Ruhaniyet : Ruh gücü.
Dimağ : Beyin. Kafanın içi.